SANDIRAS (ÇİÇEKBABA) DAĞI’NIN ÖNEMİ

SANDIRAS (ÇİÇEKBABA) DAĞI’NIN ÖNEMİ
DR. EŞREF ATABEY
Jeoloji Yüksek Mühendisi /Tıbbi Jeoloji uzmanı
Batı Akdeniz yöresinin en yükseği, asırlık karaçam ormanlarıyla kaplı, serpantin florasına sahip, sayısız su kaynakları bulunan, buzul gölü ve buzul vadisiyle, yaban hayatı sığınağı olan, kurgan geleneğinin ve dağ kültünün yaşandığı yer, Uluslararası Koruma Örgütü tarafından belirlenen ‘’Akdeniz Sıcak Noktası’ içindeki Sandıras Dağı.
Dağın adı topoğrafik haritalarda ‘’SANDIRAS DAĞI’’ ya da ‘’ÇİÇEKBABA DAĞI’’ diye geçmektedir.
Batı Akdeniz Bölgesi’nin en yüksek dağlarından (Çiçekbaba T. 2295 m) olan, Muğla Köyceğiz ilçesi ile Denizli Beyağaç ilçesi sınırları içinde kalan, habitatın-hayvanların Afrika Kıtası’ndan kuzeye, Asya Kıtası’ından güneye geçişlerinde bir bariyer oluşturan, tepesi çıplak ve kızıl renkli, yamaçlarında Türkiye’nin en yaşlı anıt karaçam ağaçlarının, endemik bitki ve çiçek türlerinin bulunduğu, buzul gölüyle, jeolojik ve jeomorfolojik özelliğiyle, su kaynaklarıyla çevresindeki Köyceğiz, Ortaca, Dalaman, Beyağaç ilçelerine yaşam kaynağı olan, her yıl Kurgan geleneği Eren şenliklerine ev sahipliği yapan Çiçekbaba, diğer adıyla Sandıras Dağı, madencilik faaliyetleri, Muğla ve Ula’ya içme kullanma suyu temin amaçlı su alma projeleriyle tehlike altındadır. Milyonlarca yıl önce oluşan ve canlıların yaşam kaynağı suyu sağlayan, bir daha yerine konulamayacak kaya birimleri madencilik faaliyetlerine heba edilmemeli.
Türkiye su stresi yaşayan bir ülkedir. İklim değişikliği ve insan kaynaklı kirlenmeler nedeniyle su kaynakları giderek azalmaktadır. Su kıtlığının en önemli nedenlerinden birisi de madencilik faaliyetleri ve ormansızlaştırmadır [1, 2, 3, 4, 5]. Sandıras Dağı’ndaki çam ormanlarını ve su kaynaklarını yok edecek faaliyetlerden kaçınılmalıdır.
Şekil 1
SANDIRAS (ÇİÇEKBABA) DAĞI
Sandıras Dağı, Güneybatı Anadolu’da, Ege Bölgesi ile Akdeniz Bölgesi sınırlarına paralel uzanan Gölgeli Dağları’nın güneybatısında yer alır. 133.760 hektar alan kaplamaktadır.
Dalaman Çayı’nın büyük kollarından Gökçay tarafından derin şekilde yarılmış olan vadilerle Gölgeli Dağları silsilesinden ayrılmakta, ayrı bir dağlık kütle özelliği kazanır. Bu dağ kütlesi batıdan Namnam Çayı, doğudan Dalaman Çayı ve kolları, güneyden Köyceğiz çöküntüsü ve kuzeyden Beyağaç çöküntüsü ile sınırlanmıştır. Bu sınırlar içinde Afrika levhasının Anadolu levhası altına dalması ve aynı zamanda çarpışması sonucu Toroslar ekseninde yükselmesiyle 2295 m (Çiçekbaba T.) yüksekliğe ulaşan Sandıras Dağı, Güneybatı Anadolu’nun en yüksek dağlarından birisidir.
Dağın güneyinden başlamak üzere, Köyceğiz Gölü’ne bakan sarp yamaçlarda Pankuduz Tepe mevkii (850 m) ve kuzeye doğru sırasıyla Kumlu Tepe (1200 m), Çam Ovası mevkii (140 m) ve Karadoru Tepe (1600 m) bulunmaktadır. Karadoru Tepenin kuzeybatısında Beşparmak Tepesi (2040 m), Burçova (1800 m), Kaynarca mevkii (1700 m) ve kuzeyinde Gökçeova (1700 m) yer alır. Gökçeova’dan kuzeydoğuya doğru gidildiğinde Deve Çukuru mevkii (1750 m) ve 2295 m yükseklikteki Çiçekbaba Tepesi bulunmaktadır.
Şekil 2
YAĞIŞ
Sandıras Dağı’nın içinde yer aldığı Güneybatı Anadolu, Doğu Karadeniz Bölümü’nden sonra Türkiye’de en yüksek yağış miktarına sahip yöredir. Örneğin; yıllık ortalama yağış miktarları; Köyceğiz 1089,6 mm, Marmaris 1231,8 mm, Muğla 1198,1 mm ve Dalaman 1001,4 mm’ye ulaşmaktadır [6].
SANDIRAS DAĞI GENEL JEOLOJİK ÖZELLİKLERİ
Sandıras Dağı’nın yapısını Mesozoyik yaşlı Likya naplarına ait kaya birimleri oluşturmaktadır. Peridotit ve kireçtaşının yoğun olduğu bu kayaçlar yörenin ekaylı ve naplı sistemi içinde karmaşık bir dağılış göstermektedir. Likya naplarının en üst tektonik birimi olan peridotitler, Sandıras Dağı’nın büyük bölümünde yüzeylenmekte, özellikle dağın zirve bölümleri ile kuzey ve batı kesiminin neredeyse tamamı bu kayaçlardan oluşmaktadır. Kendi içerisinde sık sık ekaylı yapılar gösteren peridotitler, ezilmeler sonucu yoğun serpantinleşmeye uğramışlardır [7, 8]. Sandıras Dağı’nın zirve bölümünde yer alan buzul şekilleri de bu peridotit anakaya üzerinde oluşmuştur.
Dağın kaya türünü genel olarak 145.5 ile 99.5 milyon yıl arası yaşında, peridotit, dunit ve harzburjit kaya birimi oluşturur. Bu kayaçlar yer yer serpentinleşmiştir [8].
Şekil 3
Kayaçların aşınma yüzeyleri yeşilimsi gri, kızıl, kızıl kahve, kırılma yüzeyleri koyu yeşil, yeşilimsi gri, siyahımsı yeşil, koyu gri renklerdedir. Kayacın bileşimini oluşturan olivinler serpantinitleşme sonucu parlaklığını kaybetmiştir. Serpantinitler tektonik hatlarda daha belirgin olup, geniş yayılım göstermektedir. Birim içerisinde makaslamaya uğramış gabro, diyabaz, piroksenit kaya türleri görülmektedir.
Şekil 4
Topoğrafya 45-80 dereceye ulaşan eğimlere sahiptir ve yer yer dik yamaçlardan oluşur. Kayaçlar yer yer tabakalı, kırıklı, çatlaklı ve bol eklem düzlemli yapıda, yer yer ayrışmalıdır. Kayaçların kırık ve çatlakları, eklem düzlemlerinde kar ve yağmur sularını tutma ve boşaltım özelliğine sahiptir.
Şekil 5
Şekil 6
SANDIRAS DAĞI’NI OLUŞTURAN KAYA TÜRÜ BİLEŞİMİ
Sandıras Dağı zirveleri ve yamaçlarını tamamen peridotit, dünit, harzburjit ve serpantin kayaları, dağın batı ve doğu çevresini kireçtaşı kayaları oluşturur. Peridotit ve dünit kayaları bileşimlerinde büyük oranda olivin minerali bulunur. Yer yer serpantinleşmişlerdir.
Peridotit: En az %10 olivin, demir ve magnezyum açısından zengin mineraller (genellikle piroksenler) ve en fazla %10 feldispat içeren, iri taneli, koyu renkli, ağır, sokulumlu magmatik bir kayaçtır.
Harzburgit: Ultramafik , magmatik bir kayaçtır ve çoğunlukla olivin ve düşük kalsiyumlu (Ca) piroksen (enstatit ) olmak üzere iki mineralden oluşan bir peridotit çeşididir.
Dunit: Ultramafik bileşime ve faneritik (iri taneli) dokuya sahip intrüzif bir magmatik kayadır. Mineral topluluğu %90’dan fazla olivin ve az miktarda piroksen , kromit , manyetit ve pirop gibi diğer minerallerden oluşur.
Şekil 7
Olivin: Yüksek sıcaklık ve silikat mineral grubuna ait, Magnezyum ve Demir iyonlarını içeren, siyahtan yeşile kadar değişebilen renk özelliğine sahip olan bir mineral çeşididir. Olivin grubu mineraller esas olarak Mg+2 ve Fe+2 silikatlardan ibaret olup, ortosilikat grubunda yer alırlar. Mg+2 ve Fe+2 in baskın olduğu uç mineraller Mg2SiO4 (Forsterit) ve FeSiO4 (Fayalit) olarak isimlendirilir. Bileşiminde %38-43 oranında silisyum dioksit vardır. Belli oranda demir içerir.
Serpantinit: Peridotit, dunit ve harzburjit mafik ya da ultramafik kayaçların neredeyse tamamen serpantinleşmesiyle oluşur. Serpantinit, okyanus tabanının çok altındaki derinliklerde, karbondioksit eksikliği olan deniz suyu tarafından hidratlanan mafik kayaçtan oluşur. Okyanus ortası sırtlarında ve dalma bölgelerinin ön yay mantosunda meydana gelir. Serpantinitin son mineral bileşimi genellikle antigorit , lizardit ve manyetittir.
SANDIRAS DAĞI YÜKSELİMİ VE KÖYCEĞİZ-ORTACA-DALAMAN ÇÖKÜNTÜSÜ
Bölge, Afrika ile Anadolu levhalarının çarpıştığı zon üzerindedir. Afrika Levhasının Anadolu Levhası altına dalması ve aynı zamanda çarpışmasıyla Sandıras Dağı da son 5 milyon yıldan bu yana 2000 metreden fazla yükselmiştir. Dağın zirvesi 2295 m’dir.
Şekil 8
Antalya’nın kuzeyindeki Torosların en batı ucunu Sandıras Dağı oluşturmaktadır. Likya Torosları olarak bilinen bu dağ silsilesinin batıya doğru Ege denizinin altında da devam ettiği, yer yer bazı yükseltilerin adacıklar şeklinde ortaya çıkmasıyla anlaşılmaktadır. Sandıras Dağı tektonik hareketlerin Miyosenin ikinci yarısında oluşmuştur.
Würm Buzul Çağı yaklaşık 115.000 ila 11.700 yıl arası, gerilemesini takip eden dönemde M.Ö. 3.000 ile 4.000 yılları arasında deniz seviyesindeki yükselmeler, Kuvaterner boyunca (1.8 milyon yıl-Günümüz arası) devam eden tektonik hareketler eski kıyı şehirlerinin doğal çevre şartlarını hızla değiştirmiştir [9].
Tektonik hareketler, Dalaman-Köyceğiz çevresinde kuzeydoğu-güneybatı yönlü eski yapısal çizgileri doğu-batı yönlü yeni faylarla kesmişlerdir.
Güneybatı Anadolu’da geniş bir alan kaplayan Miyosen jeolojik dönemi (23-5.3 milyon yıl arası) aşınım yüzeyi, tektonik hareketlerden çok etkilenmiş ve Menderes Masifi’nden güneye, Akdeniz’e doğru basamaklı bir şekilde parçalanmış; bu parçalanmanın en büyük basamağını, Gökova Körfezi’ni belirleyen ve Köyceğiz-Dalaman çöküntülerinin de açılmasını kontrol eden büyük bir fay oluşturur [9].
Morfolojide çok etkin olan Gökova Fayı Köyceğiz Gölü’nün kuzeyindeki birikinti konilerinin gerisindeki dik yamaçlardan geçer. Bu kırık hattı ile kuzeyindeki yüksek platodan ayrılan bölüm Akdeniz’e doğru çökmüştür. Çöken kıyı bölümü, kuzeydeki platoya Sandıras Dağı’na (Çiçekbaba Dağı) oranla daha alçakta kalır.
Datça’dan başlayarak Köyceğiz ve Dalaman çevresini de içine alıp Fethiye’ye kadar uzanan bu kıyı bölümü “Dağlık-tepelik tektonik bloklardan” oluşur [9]. Bu bloklar arasında açılan Köyceğiz ve Dalaman çöküntüsü Akdeniz’in birer koy’u iken, bugün Dalaman Çayı’nın taşıdığı malzemeyle dolmaları sonucu bir alüvyon ovasına dönüşmüştür.
Küresel iklim değişimleri ve tektonik olaylar, Kuvaterner boyunca Köyceğiz ve Dalaman çöküntülerinde hızlı bir alüvyon birikimine neden olmuş; 1.8 milyon yıl ile 115.000 yıl arası dönem Pleistosen’de çöküntülerin daha çok kuzey bölümleri, 115.000 yıl ile Günümüz arası dönem Holosende ise güney bölümleri alüvyonla dolmuştur [9].
Pleistosen’de kuzeyden gelen akarsuların taşıdığı materyal ile Kargıcık ve Çamlıçay birikinti konileri, Çokmaşat sekilerinin sedimanları, Yuvarlak Çayı ve Namnam Çayı’nın ilk delta oluşumları, Köyceğiz çöküntüsünde gelişmeye başlamıştır [9].
TOPRAK YAPISI
Sandıras Dağını oluşturan peridotit, dunit ve serpantinit kayaların bileşiminde olivin mineralleri forsterit ve fayalit, piroksen, feldispat, silisyum vardır.
Serpantin kayalar parlak yeşil, mavimsi yeşil ya da siyah renkte görünebilirler. Serpantin alanlar; toprak örtüsündeki sığlık, çakılsı yapı, düşük kil içeriği ve erozyona elverişli topografya dikliği gibi özellikleriyle de bilinirler.
Serpantinden meydana gelen topraklar ilk başta yeşilimsi siyah olmalarına rağmen, yağmurların etkisiyle oluşan yıkanma sonrasında bünyesinde en çok Mg ve Fe’i kaybeder ve bu kayıplar sonrasında renk değişikliklerine uğrarlar. Bu değişiklik toprak renginin önce kırmızımsı sonra ise gri bir renk almasına sebep olur. Gri renk yıkanma sonrasında genelde “A” horizonunda kalırken ”B” horizonu ise daha fazla kırmızımsı renk alır [10].
Şekil 9
Magnezyumlu silikatların, magnezyumlarının bir kısmında manyezit oluşurken geri kalan kısmı ise bünyesine su alarak serpantine dönüşür. Bu olaya ise serpantinleşme denir. Bununla beraber, Peridotitlerin içinde çok defa egemen olarak, Olivin [Mg2SiO4 (Forsterit) ve FeSiO4 (Fayalit)], değişik miktarlarda Amfiboller, Piroksenler ve bazı Kalsiyum (Ca), Alüminyum (Al), Sodyum (Na) ve Titan ihtiva ederler.
Bunlardan başka serpantinlerin içinde önemli oranda Kromit (FeCrO4) ve Garnierit [(NiMg) SiO2NH2O]’de bulunur. İçeriklerinde Magnezyum, Demir, Nikel, Kobalt ve Krom fazla olmasına rağmen Azot, Fosfor, Potasyum, Kalsiyum gibi makro elementlerin oranları ise düşüktür. Sandıras Dağın’ından alınan toprak örneklerinin analizleri sonucunda Nikel, Krom Mangan ve Demir yüksek oranda çıkmıştır [10].
Serpantin topraklarda, Magnezyum elementi; Kalsiyum, Potasyum, Sodyum, Fosfor ve Azot gibi diğer besleyici elementlere göre fazladır. Magnezyumun fazlalığı, özellikle Mg/Ca oranının yüksek oluşu ve Azot, Fosfor, Potasyum miktarının az oluşu bitkilerde toksik bir etkiye neden olmaktadır.
Serpantin bileşimindeki Nikel (Ni) ve Krom(Cr) gibi ağır metallerin de fazla oluşu bitkiler üzerinde toksik etkiler yapabilmektedir. Genelde ülkemizdeki Ni ve Cr yatakları ofiyolit seri üzerinde özellikle de serpantin serilerde bulunmaktadır [9].
Serpantinli topraklarda bulunan nikel ve krom gibi elementlerin fazla bulunuşu, azot, fosforun az oluşu bitkiler üzerinde toksik etki yaptığından, bunun içindir ki serpantinli kayaçlar üzerinde nadiren bitki yetişir.
Toprakta ağır metal fazlalığında iyileştirici ajan olarak bitki kullanımı konusuna ilgi, yüksek oranlarda metali bünyesine alabilen bitki türlerinin (hiperakümülatör) tanımlanmasından sonra iyice çoğalmıştır. Bu bitkiler normal bitkilerde ölçülenden 100 kat daha fazla metal biriktirme kabiliyetine sahip bitkiler olarak tanımlanmaktadır.
Hiperakümülatör bir bitki 10 ppm’den fazla Cıva, 100 ppm’den fazla Kadmiyum, 1000 ppm’den fazla Kobalt, Krom, Bakır, Kurşun ve 10.000 ppm’den fazla Nikel ve Çinko’yu bünyesine alabilmektedir. En azından 40 bitki familyasından 390 bitki türünün metal biriktiren hiperakümülatör olduğu belirlenmiştir [11].
Bunlardan çoğu Nikeli biyolojik olarak konsantre hale getirebilmekte, yaklaşık 30 tanesi Kobalt, Bakır ya da Çinko’yu absorbe edebilmekte, çok azı Mangan ve Kadmiyum’u biriktirebilmektedir. En çok tanınan hiperakümülatör bitki Thlaspi caerulescens’dir.
Birçok bitki 100 ppm Çinko biriktirmesi durumunda toksiklik semptomları gösterirken bu tür, herhangi bir hasar olmaksızın 26.000 ppm’e kadar Çinko’yu bünyesine alabilmektedir [12, 10].
Ekolojik çalışmalar, yüksek seviyede Çinko, Bakır ve Nikel barındıran topraklara uyum ağlayan endemik flora ve özel bitki topluluklarının bulunduğunu ortaya çıkarmıştır. Aynı türün farklı ekotipleri metal fazlalığı olmayan alanlarda da bulunabilmektedir.
SANDIRAS DAĞI BUZUL ŞEKİLLERİ
Sandıras Dağı Pleistosen buzullaşmasından etkilenmiştir. Sandıras Dağı, Türkiye’de Son Buzul Çağı’nda (Würm) kalıcı kar sınırının da en düşük olduğu alandır.
Özellikle dağın kuzey ve kuzeydoğu yamaçlarında buzulların aşındırma ve biriktirme faaliyetleri sonucu oluşmuş birçok buzul şekli bulunmaktadır. Bu şekiller, Türkiye’de yükselti bakımından en düşük seviyede (1900 m) yer alan buzul şekilleridir [6, 13].
Sandıras Dağı, aynı zamanda, Türkiye’de Son Glasiyal maksimum kalıcı kar sınırının en düşük yükseltide olduğu alandır. Buzul şekilleri özellikle Sandıras Dağı’nın kuzey yamaçlarında yer almakta ve zirveden 1900 m’ye kadar inmektedir.
Bu alanda bulunan üç vadi (Kartal Gölü Vadisi, Kuzeybatı Vadi ve Orta Vadi), Sandıras Dağı’ndaki en önemli buzul şekillerini içermektedir. Bu vadiler içinde, buzul aşındırma ve biriktirme şekilleri olan sirk, yan ve cephe moren setleri gibi birçok buzul şekli bulunmaktadır [6].
Şekil 10
Şekil 11
Şekil 12
Kartal Gölü Buzul Vadisi
Kartal Gölü Buzul Vadisi, 450-600 m genişliğinde, yaklaşık 1600 m uzunluğunda tipik “U” şekilli buzul vadisidir. Bu vadi, 2240 m yükseltideki plato yüzeyinden başlamakta ve 1900 m yükseltiye kadar inmektedir. Enine profili tipik olan bu buzul vadisi, içinde belirgin buzul aşındırma ve biriktirme şekilleri barındırmaktadır.
Kartal Gölü Buzul Vadisi, boyuna profilinin yukarı kısımlarında üç tarafı dik yamaçlarla çevrili yarımay şeklindeki çanakla (sirk) başlamakta ve eğim boyunca basamaklı bir iniş göstermektedir. Belirgin 3 basamağın izlendiği buzul vadisi cephe morenleriyle son bulmaktadır [6, 12].
Şekil 13
Kuzeybatı Buzul Vadisi
Kuzeybatı buzul vadisi, Sandıras Dağı zirve bölümünün kuzeybatısında Çıralıoluk tepesinin (2217 m) doğusundan başlamakta ve 2210 m yükseklikten 1900 m yüksekliğe kadar kuzey-kuzeybatıya doğru devam etmektedir. Muhtemelen Son Buzul Çağı’nda zirve bölümündeki çukurluklarda biriken karların da beslediği bir buzul tarafından şekillenmiştir. Günümüzde Sandıras Dağı zirve düzlüğünün bir bölümünün suyunu toplayan derenin (Topuklu derenin bir kolu) bu vadiyi aşındırmasından dolayı, vadinin üst bölümünde “U” profilli şekil aşınmış durumdadır. Sirk bölümü, Kartal Gölü buzul vadisindeki gibi gelişememiştir [6].
Şekil 14
Orta Buzul Vadisi
Orta Buzul Vadisi, buzul aşındırması sonucu gelişmiş ve iç içe geçmiş üç çanaktan oluşmaktadır. Bu çanakların içinde, birbirinden küçük çukurluklarla ayrılan yarım ay şeklinde iç içe geçmiş birçok moren sırtı bulunmaktadır. Orta buzul vadisinde en yüksekte bulunan çanak, yaklaşık 2215 m’den başlamakta ve 2020 m’ye kadar devam etmektedir [6].
Şekil 15
SU KAYNAKLARI
Sandıras Dağı: Köyceğiz-Dalaman Alt Havzası içerisinde. Türkiye’nin Rize’den sonra en fazla yağış alan bölgesi.
Ortaca yer altı suyu potansiyeli: 80 hm3/yıl
Alt havzanın toplam alanı: 6.399 km2
Alt havzanın %72’sini orman ve yarı doğal alanlar, %25’ini tarımsal alanlar oluşturmaktadır [14].
Dalaman Çayı, Köyceğiz Gölü ve Dalyan Sulak alan Ekosistemi korunan sulak alanlar.
Sandıras Dağı’ndaki kaya birimleri, yer altı suyu için hazne kayası görevi görür ve çevredeki tüm kaynak suları bu dağdan beslenir.
Sandıras Dağı, Köyceğiz, Dalyan, Ortaca ve Dalaman’a hayat veren bir şemsiyedir. Madencilik faaliyetleri Köyceğiz-Ortaca alt havzadaki su kalitesini ve korunan eko-sistemi olumsuz etkileyecektir.
Şekil 16
Sandıras Dağı’ndan beslenen Köyceğiz Gölü’nde son bulan su havzaları. Bunlar Namnam Çayı, Kargıcak Dere, Çamlıçay Dere ile Yuvarlak Çaydır. Kargıcak ve Çamlıçay derelerinde derine doğru aşındırma, Namnam ve Yuvarlakçay derelerinde yana doğru aşındırma süreçleri egemendir [15].
Şekil 17
Şekil 18
Sandıras Dağı’ndan beslenen dereler
Sandıras Dağı kaynakları bir şemsiye gibi çevresindeki dere ve çayları beslemektedir. Batıdan Derin Dere, Kocapınar Dere, Sarıkaya Dere, Boğa Dere ve Namnam Çayına, güneyden Gökyar Dere, Çayhisar Dere, Yuvarlak Çayı, Kargıcak Dere, Çamlıçay Dere ile Köyceğiz Gölü’ne, doğudan Boğa Dere ile Karaçay Dere ile Dalaman Çayı’na, kuzeyden Beyağaç tarafına Doğan Dere, Ilıca Dere, Gökçay Dere, ile Karapınar Dere ile Dalaman Çayı’na su göndermektedir.
Şekil 19
Maden sahalarının bulunduğu bölge, Dalaman, Köyceğiz ve Ortaca ilçeleri, Köyceğiz-Dalaman Alt Havzası içerisindedir. Köyceğiz, Türkiye’nin Rize’den sonra en fazla yağış alan ilçesidir. Köyceğiz ilçe sınırları içerisinden Namnam, Yuvarlak ve Dalaman Çayı geçer. Ortaca ilçesinin 80 hm3/yıl yer altı suyu potansiyeli bulunmaktadır. Dalaman, Ortaca, Köyceğiz ekonomisi tarıma dayanmaktadır ve sulama suyu oldukça zengindir [14].
Alt havzanın toplam alanı 6.399 km2 olup, havza alanının %30,4’ünü kaplamaktadır. Alt havzanın %72’sini orman ve yarı doğal alanlar, %25’ini tarımsal alanlar oluşturmaktadır. Alt havzada, tarım, alabalık üretimi en önemli faaliyetlerdir. Alt havzada bulunan Dalaman Çayı, Köyceğiz Gölü ve Dalyan Sulak alan Ekosistemi korunan sulak alanlardır [14]. Köyceğiz-Dalyan Özel Çevre Koruma bölgesi önemli korunan alanlardır. Sandıras Dağı’ndaki kaya birimleri, yer altı suyu için hazne kayası görevi görür ve çevredeki tüm kaynak suları bu dağdan beslenir.
Proje alanlarında yok edilen dunit, harzburjit, peridotit, serpantinit kayaçları içinde yağmur sularının zemin içerisine süzülmesiyle oluşan meteorik sular, kayaçların gözenekleri ile kırık ve çatlakları içinde daha önceden hapsolmuş formasyon suları vardır. Formasyon suları hidrolojik döngünün bir parçasıdır. Ayrıca çok eski jeolojik zamanda oluşan fosil sular bulunmaktadır. Bu kayaların kırık, çatlak ve gözenekleri birer su deposudurlar. Su, sığ yer altı suyu olarak 100 ile 200 yıl, derindeki yer altı suyu olarak 10.000 yıl kalabilir.
Madencilik faaliyetleriyle bu dunit, harzburjit, serpantinit kayaları yok edilirse aslında birer su deposu olan ve yer altı suyunu besleyen kayaçlar ortadan kaldırılmış olacaktır.
Maden ocağı yarmaları kaya çatlak sistemlerini keseceğinden, yer altı suyuna sızan suyun açığa çıkmasına, akış yönünün değişmesine, buharlaşmasına ve kaybına neden olur. Ayrıca su derine kaçtığından yer çökmelerine neden olur. Patlatmalarla yer altı suyu dengesi bozulur. Madencilik faaliyetleri alt havzadaki su kalitesini ve korunan eko sistemi olumsuz etkiler.
FLORA VE FAUNA
Sandıras Dağı habitatın-hayvanların Afrika Kıtası’ndan kuzeye, Asya Kıtası’ından güneye geçişlerinde bariyer oluşturan önemli bir bölgedir (Biyolog Ali Demirsoy ile sözlü görüşme). Dağın zirvesine yakın üst kotlarındaki alanlar tamamen karaçam, alt kotları etekleri de kızılçam ormanıyla kaplıdır. Birçok çiçek türünü barındırmaktadır.
Flora
Sandıras Dağı’nda Akdeniz bölgesi kızılçam, meşe ve çalıların olduğu, egemen olan ağaç türü kızılçamdır. Ardıç (Juniperus), kızılçam (Pinus brutia), karaçam (Pinus nigra ssp. pallasiana), karışık iğne ve geniş yapraklı ağaçlı ormanlar, sığla (Liquidambar orientalis) ormanları bulunur. Belli yükseklikten sonra Kızılçam yerini Karaçam ormanına bırakır. Yaşları 250 ile 1200 yıl arasında değişen Karaçam ağaçları bulunur. Tarihte çok uzun bir süre Dalyan’ı önemli kılan gemi yapımı için kereste ihtiyacını Sandıras Dağı’ndan sağlanmış.
Bolanthus stenopetalus, Ferulago Sandırasica, Genista Sandırasica, Gypsophila davisii, Lamium Sandırasicum, Pilosella Sandırasica, Silene brevicalyx, Thlaspi leblebici ve Tragopogon oligolepis bitki türlerinin bilinen dünya dağılımı yalnızca Sandıras Dağı’dır [16].
Sandıras Dağı çevresinde %50’si endemik, 58 tür tespit edilmiştir. Alan flora açısından önemlidir. Alandan tespit edilen 28 endemik bitki türünün önemli bir kesimi Sandıras Dağı’ndadır. Alanın barındırdığı kritik ve endemik bitki türleri, trofik düzenin korunmuş olmasıdır.
Uluslararası Koruma Örgütü tarafından, ‘’35 Sıcak Nokta’’ belirlenmiştir. Sandıras Dağı, bu alanlardan ‘’Akdeniz Sıcak Noktası’ içinde yer almaktadır. Yani Sandıras’ta yaşayanlar ya da bu dağı ziyaret edenler aslında dünyanın 35 eşsiz doğal alanından birini görüp tanıma olanağı elde ediyorlar.” Sadece Anadolu ve bazı Yunan adalarında rastlanan Anadolu sıvacı kuşu burada yaşıyor. Bölgedeki yaban hayatına diğer örnekler ise kurt, ayı, karakulak gibi memeliler. Aynı zamanda dünya üzerindeki yaşam alanı sadece Sandıras Dağı’yla sınırlı zarif nakıl (Silene brevicalyx) gibi dokuz bitki türüne yaşam alanı sağlıyor [16].
Sandıras Dağı’nın bölgede yüksek kesimlere özgü 81’i Türkiye’ye endemik yaklaşık 750 taksonun kayıtlı olduğu zengin bir serpantin florası içerir. Karaçamın saf meşcereler oluşturması, aralarında anıt ağaç niteliği gösteren yaşlı ve boylu fertlerin bulunmasıyla nadir orman ekosistem özelliği gösterir.
Sandıras’ın çiçekleri
Sandıras Dağı endemik türler başta olmak üzere birçok çiçek türüne ev sahipliği yapmaktadır. Sandıras Dağı’nda bulunan çiçeklerin görüntüleri aşağıda verilmiştir.
Şekil 20
Şekil 21
FAUNA
Sandıras Dağı yaban hayvanlarının yoğun populasyonlarına beslenme, barınma ve üreme alanı oluşturmasından dolayı tipiktir. Sandıras Dağı çizgili sırtlan (Hyaena hyaena) ve vaşak (Lynx lynx) gibi büyük memeli türleri için önemli bir yaşam alanıdır. Akdeniz biyomuna özgü ve dar yayılışlı bir sürüngen türü olan Lacerta oertzeni isimli kertenkele alanda yaşamaktadır. Ayrıca alanda Akdeniz biyomuna özgü ve ülkemize endemik büyük esmer (Maniola megala) ile nesli bölgesel ölçekte tehlike altında olan karagözlü mavi kelebek (Glaucopsyche alexis) yaşamaktadır [16].
Amfibiler olarak Siğilli kurbağa ve Gece kurbağası, sürüngenlerden yaygın tosbağa ve İnce kertenkele; kuş türlerinden orman ve sulak alan ekosistemine ait yırtıcı kuşlar, ağaçkakan türleri, çeşitli ardıçkuşu türleri, küçük böcekçil ve tohumcul ötücüleri, Sandıras Dağı eteklerinde karaçam ormanlarında Anadolu sıvacı kuşu, ördek, bıldırcın ve keklik gibi kuş türleri bölgede oldukça zengin kuş türleri ve, bölgede yaban domuzu, yaban keçisi, tilki, çakal, sincap, kirpi, kurt, ayı, karakulak gibi memeliler bulunur [16].
KARTAL GÖLÜ KORUMA ALANI
KARTAL GÖLÜ KORUMA ALANI
Kartal Gölü kesin korunacak hassas alanı 21 Mart 2021 tarihinde ilan edilmiştir. Kartal Gölü, jeolojik ve jeomorfolojik özelliklerini korumuş buzul döneme ait bir göldür. Akdeniz Bölgesinde, özellikle Batı Toroslar’da nadir rastlanan buzul alanlarından birini oluşturan Kartal Gölü ve eski buzul alanları, bölgedeki paleo-çevre koşullarının ve iklimin anlaşılmasında jeolojik ve jeomorfolojik açıdan çok önemli bir sahadır.
Sandıras Dağı’nın yüksek kesimleri ve Kartal Gölü çevresi, Türkiye’nin en yaşlı anıt karaçam ağaçlarını barındırmasından dolayı koruma altındadır.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 2016 yılında Belediye ve ilgili kurumlara sunduğu planlara göre, Kartal Gölü’nün mevcut korunacak sit alanı 1203 hektardan 2989 hektara çıkarılmıştır [17].
Bölgesel, ulusal ya da dünya ölçeğinde olağanüstü Eko sistemlerin, türlerin, habitat ve jeolojik jeomorfolojik özelliklerin korunduğu, genel olarak insan etkisi olmadan meydana gelmiş, insan faaliyetleri sonucu bozulma veya tahrip olma riski yüksek olan alanlara “Kesin Korunacak hassas Alan” denir.
Şekil 22
Muğla ili Doğal Sit Alanlarının Ekolojik Temelli Bilimsel Araştırma Projesi 18. Paftası Köyceğiz Kartal Gölü’nü konu alır. Kamu ve Belediyeler ile içeriği paylaşılmayan Muğla İli Doğal Sit Alanlarının Ekolojik Temelli Bilimsel Araştırma Projesinde alan hakkındaki bilimsel görüşler, alanda bulunan endemik türlerin yoğunluğu ve alanın bilimsel açıdan dünya çapında öneme sahip olduğu yönündedir. Kartal Gölü civarı doğal sit alanının Kesin Korunacak Hassas Alan olarak belirlenmesi ve sınırlarının genişletilmesi de ekolojik önemi vurgulamaktadır [18].
Şekil 23
Şekil 24
GÖKÇEOVA GÖLÜ
Gökçeova pınarlarının bulunduğu Dikenliova civarında Altın Sivrisi tepesi eteğinde kurulan gölet, 50 dönümlük bir alanı kaplar. Köyceğiz Orman İşletme Müdürlüğü tarafından orman yangınlarının söndürülmesi için helikopterlerin su alma alanı olarak 1987 yılında yaptırıldı. Deniz seviyesinden 1.750 metre yüksekliktedir.
Şekil 25
KÖYCEĞİZ GÖLÜ HAVZASI
Sandıras Dağı orman örtüsü yüksek yağışların tepede alıkonmasını ve yavaşça toprağa ulaşmasını sağlamaktadır. Orman altındaki ölü örtü ve toprağa karışmış olan humus suyun toprağa sızmasını sağlamaktadır. Topraktaki gözeneklerden ve kök çevrelerinden derine sızan su, anakayanın çatlak sistemine, oradan da yer altı suyuna ve giderek göle ulaşmakta, Köyceğiz Gölü’nü beslemektedir. Bu nedenle Sandıras ormanlarının korunması, geliştirilmesi, ağaçlandırılması, ağaçlandırılamayacak arazinin de teraslanması ya da taş sekiler ile basamaklandırılması gerekir [19].
Sandıras Dağı yamaçlarında oluşacak sellerin taşıyacağı materyal Köyceğiz Gölü’nün giderek dolmasına neden olacaktır. Bu olayı uzun bir süreç olarak düşünmemek ve «uzun gelecekte dolacağı» yanılgısına düşmemek gerekir. Yüksek yağışlar incelendiğinde, Sandıras ormanları tahrip edilirse ve ağaçlandırmalar yapılmaz, tedbir alınmazsa gölün dolmasının ya da kapasitesini kaybetmesinin çok uzun sürmeyeceği anlaşılır.
Olay sadece Göl’ün dolması da değildir. Sellerin getirdiği ince boyutlu materyal (∅ < 0,002 mm olan kil ve kil boyutundaki materyal) «-» elektrik yüküne sahip oldukları için birbirlerini ittirirler; suda çökelmezler ve yüzerler. Bu ince materyal balık yavrularının ve balıkların solungaçlarını tıkayarak, toplu ölümlerine neden olurlar. Böylece Göl materyal ile dolmadan önce de bir ekosistem olarak zarar görür [19].
Köyceğiz Gölü’nün korunması için Havzası’nın da korunması gerekir. Konunun gerçek ve çok önemli bir ekosistem koruması olarak ele alınması ve bölgede yaşayan insanların varlığının devam ettirilmesi anlam ve kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir [19].
KÖYCEĞİZ-DALYAN ÖZEL ÇEVRE KORUMA BÖLGESİ
Türkiye, biyoçeşitliliğin korunması amacıyla birçok uluslararası sözleşmelere taraf olmuştur. Bu sözleşmeler neticesinde doğal alanların ve bu alanlardaki kültürel ve tarihi mirasın yok olmaması, gelecek nesillere bozulmamış bir biyolojik miras, kültürel ve tarihi değerler ile yaşanabilir, sağlıklı, temiz bir çevre bırakmak amacıyla bir korunan alan tipi “Özel Çevre Koruma Bölgeleri” ilan edilmiştir [20].
ÖÇKB; tarihi, doğal, kültürel ve benzeri değerler açısından bütünlük gösteren ve gerek ülke gerekse dünya ölçeğinde ekonomik değeri olan alanlardır. Marmara Denizi ve Adaları ÖÇK kirliliği önleme, diğerleri turizm amaçlıdır. Köyceğiz ÖÇK alanı, Köyceğiz ilçesi ve buna bağlı 4 belde 13 mahalleden oluşmaktadır [20].
Şekil 26
Turizm ve çevre ilişkisinin üç önemli yönü bulunmaktır:
-Doğal arazi yapısı, bitkisel örtü, doğal hayvan toplulukları, göller, akarsular, arkeolojik tarihi özelliği olan yerleşimler ve alanlar ile kültürel dokuyu yansıtan yapılar çekici olmaktadır.
-İnsanlar tarafından oluşturulan fiziksel çevresini; altyapı, üstyapılar, yapısal ve bitkisel peyzaj düzenlemeleri oluşturmaktadır.
-Bir alan üzerindeki turizm gelişimleri ve alandaki bazı çevresel kullanımlar.
Turizmin yararlarına karşı faaliyetlerinin artışı, henüz doğal ve kültürel özelliklerini yitirmemiş bölgeleri kısa dönemli ekonomik çıkar için tahrip edebilmektedir. Flora ve fauna çeşitliliğine zarar vermekte, kirliliğe yol açmakta, erozyon yaratmakta ve doğal kaynakları olumsuz olarak etkilemektedir.
Olumsuz etkiler
Su, hava ve gürültü kirliliği
Atık sorunu
Ekolojik bozulmalar
Çevresel tehlikeler
Arkeolojik ve tarihi yerlerin tahrip edilmesi
Arazi kullanım sorunlarıdır.
Köyceğiz-Dalyan Özel Koruma Çevre Bölgesi sınırları oluşturulurken, sadece turizm potansiyeli olan alan ele alınmış, oysa doğal ve biyoçeşitliliğin korunması için, biyoçeşitliliği besleyen su havzası su bölümü çizgileri dikkate alınmalıdır. Aksi taktirde koruma sağlanmış olmaz [21].
SANDIRAS DAĞI’NIN YILKI ATLARI
Yılkı, doğada serbest dolaşan, evcilleştirilmemiş yabani atlara verilen isimdir. Sandıras Dağı’nda da bu atlardan bir grup yaşamaktadır. Eski dönemlerde hayvana ihtiyaç duyan fakat kışları hayvanı besleyebilecek maddi gücü olmayan kişiler bu atları kendi kendine yiyecek bulması için doğaya salarlardı. Yabani ortamda kendi kendilerine çoğalan bu atlar sürü haline gelirler [22].
Yılkı Atları’nın Türkiye’de görüldüğü başlıca yerler; Manisa Spil Dağı ve Yunt Dağı, Kayseri Erciyes Dağı etekleri, Maden şehri, Muş, Dinek, Karacaören, Karaman, Üçkuyu ve Karadağ köyleri ve Afyon Sorkun Çamoğlu köyü Kocayayla ve Sandıras Dağı’nda rastlandığı gibi evcilleştirilmemiş yabani bir şekilde yaşamaktadırlar [22].
Sandıras Dağı’ndaki madencilik faaliyetleri ile içme suyu amaçlı su yapılarından en fazla zarar görecekler arasında başta Yılkı Atları olacaktır.
Şekil 27
SANDIRAS DAĞI’NDA MADENCİLİK FAALİYETLERİ
Muğla ili, Köyceğiz ilçesi Yayla Mahallesi ile Çamovası Mahallesi arasında kalan Sandıras Dağı güneybatısı-güney ve güneydoğu eteklerinde işletme izni alan 3 adet olivin madeni, ihale aşaması tamamlanmış 4 adet 4.grup maden, 1 adet krom madeni, 2 adet mermer olmak üzere 10 adet maden ruhsatı bulunmaktadır.
Sandıras Dağı madencilik faaliyetleriyle tam bir kuşatma altındadır [23].
Şekil 28
Su kaynaklarına etkileri
Çiçekbaba Dağı’ndaki kaya birimleri, yer altı suyu için hazne kayası görevi görür ve çevredeki tüm kaynak suları bu dağdan beslenir.
Olivin ruhsatları Boğa, Alakeçi, Kargıcak ve Kırkpınar Dere bulunmaktadır. Olivin ocağı biri Gökçeova Gölü kenarında, Altınsivri tepenin kuzey yamacında bulunur. Patlatmalar ve malzeme alımından dolayı kaynaklar zarar görür; gölün suyu azalır; su kaynakları kurur. Göl Kaynarca Dere tarafından beslenmektedir. Maden faaliyeti ile gölün beslenmesi kesintiye uğrar
[1, 5].
Şekil 29
Diğer bir olivin ocağı ruhsatı Sandıras Dağı güney yamacında, Çayhisar Deresi membası üzerinde, derelerin beslenme havzasında yer almaktadır. Ruhsat alanında 3 adet (1, 2, 3 nolu) ocak bulunmaktadır. Muğla ili ve yörelerine su temininde kullanılacak su kaynaklarına, Regülatör yapılarına ve Tünel ile ulaşım hatlarına yakınlığı nedeni ile 3 nolu ocakta cevher çıkarma işleminin uygun görülmediği, 1 nolu ocak alanında konumdaki 1250 m kotu sınır olmak üzere; 2 nolu ocak alanında çalışma alt kotu 1230 m kotuna çekildiği belirtilmektedir.
İşletme sahaları Çayhisar Deresi ve kollarının beslenme havzası üzerindedir. Bu dere ve kollarını besleyen yüzey ve yer altı suyu Sandıras Dağı’ndan beslenmekte ve 1800 kotlarından kaynak şeklinde çıkmaktadır.
Kayalar kırıklı, çatlaklı ve eklem düzlemli, tabakalı yapıda olup, bu eklem ve kırıklarda kar ve yağmur suları depolanmakta, kaynaklar şeklinde aşağı kotlardan boşalmaktadır. Birer su deposu niteliği taşıyan bu kayaçlar yerlerinden kopartıldığında, topoğrafyanın doğal hali bozulduğunda, bu kaynakların debileri azalacak, kirlenmeler olur.
Ayrıca, işletme sahaları, Muğla ve Ula yörelerine su temininde kullanılacak olan Sandıras kaynakları ile mücavir konumda ve yine ruhsat alanı içerisinde, Çayhisar Deresi’nin geçtiği DSİ tarafından tespit edilmiştir. Nitekim, DSİ görüşünde, 3 nolu işletme sahasının tünel ve regülatör yapılarına çok yakın olduğunu ve uygun ocak pozisyonunda olmadığını belirtmiştir.
Diğer ocaklarda, 3 nolu ocakla aynı pozisyondadırlar. Söz konusu bu su kaynakları maden işletmeleri alt kotlarında olduğundan, hem yer altı suyu rezervi düşecek, kaynakların yönü değişir, kurur. Bununla birlikte kirlenmelere yol açar.bProje kapsamında bitkisel toprak hafriyatı, iş makinaları ve diğer faktörlerden kaynaklı kirlenme ve pasa atıkları olur.
DSİ tarafından, ‘’Alt kotlarda bulunan Kaynak çıkış noktalarına regülatör yapılarına faaliyet kaynaklı akmalar, rusubat akışı engellemek için tüm tedbirleri alacak şekilde (taş duvar, istinat duvarı vs. gibi) yapılar projelendirilerek tanımlanmalıdır’’ diye maden şirketlerine öneride bulunulmuştur.
Akmalar ve rusubat akışını önlemek için, DSİ tarafından şirkete taş duvar yapma önerisinin bilimsel bir dayanağı yoktur. Dik şevli, böyle bir dağ yamacında duvar yapmakla akma ve rusubet akışının engellenemeyeceği ortadadır.
Şekil 30
Şev duraylılığı ve heyelanlar
Sahanın topoğrafik konumu 45-80 derece eğimlere ulaşan yamaç şeklinde olup, işletme basamaklı yapılsa da, bu kadar eğimli bir yamaçta şev stabilitesi sağlanamaz. Maden ocaklarında 10 m derinlikte kazı yapılacağından yamaç duraylılığı kaybolur. Şev göçmelerine ve heyelanlara yol açar. Bu durum topoğrafyanın fiziki durumunu bozar ve sonuçta su kaynakları olumsuz etkilenir [1, 5].
Şev duraylığını sağlayan unsurlardan birisi de ağaçların kökleridir. İşletme sahası ağaçlardan temizleneceğinden, zemin duraylığı bozulur ve göçmeler; yer kaymaları olur. Topoğrafyanın fiziki konumu da bozulacağından, dik şevli yamaçta, kar ve yağmur sularıyla erozyon hızlanır ve yer altı su kaynakları olumsuz etkilenir.
Kayaç tipinin ayrışma ve alterasyonla killeşmeye, serpantinleşmeye uygun olduğu ve yer yer serpantinleşmenin bulunduğu dikkate alındığında, kayaların sökülmesi, yerlerinden kaldırılmasıyla yamaç duraylılığı zayıflar ve heyelanlara-göçmelere yol açar. Bu durum Sandıras Dağı’ndan gelen suların yer altına sızması yerine akıp gitmesine neden olur.
Şekil 31
Ormana etkisi
Sadece bir şirkete ait ÇED alanındaki mescere haritasına göre toplam 35.935 adet kızılçam ağaç kesimi yapılacak. Orman alanında açılan bu olivin ve krom ocakları, ormanı yok edeceğinden topraktaki canlıların yok olmasına, nemli ve verimli toprağın kaybı ile abiyotik mineralleri, faunanın etkilenmesine, toprak suyunun kaybıyla ağaçların büyümelerini olumsuz etkiler.
Orman yağışın hızını kırar ve tepede tutmasını sağlar. Toprağa inişini yavaşlatır. Orman altındaki humus, yaprak, ot gibi çürümüş malzemeden oluşan ölü örtü ile humusun karıştığı mineral toprak yağış sularının toprağa sızmasını sağlar.
Ağaç kökleri toprağı yerinde tutar. Kök yanındaki boşluklar sızıntı suyunun, derinlere, kayaçların içindeki çatlaklara sızmasını sağlar. Böylece orman yer altı suyunu besler. Yüzeysel akışı ve seli önler. Dolayısıyla orman Köyceğiz Gölü, Gökçeova ve Kartal Gölü’nün çamurla dolmasını önler. Orman, toprağı yerinde tutarak suda yüzen kil boyutundaki tanelerin sel ile taşınmasını, göle ulaşmasını ve göldeki balıklar ile yavrularının solungaçlarının tıkanmasını ve bu nedenle ölmelerini engeller [24, 1].
Şekil 32
Maden sahalarında fauna ve floranın etkilenmesi
Madencilikte inşaat ve işletme aşamasında karasal fauna üzerine olabilecek etkiler şunlardır.
– Maden alanındaki mevcut habitatların yok olması,
– Bitkisel toprağın sıyrılması ve hafriyat faaliyetleri nedeni ile meydana gelecek toz ve gürültüden hayvanların rahatsız olmaları ve alanı terk etmeleri,
– Hareket yeteneği kısıtlı hayvan türlerinin bitkisel toprağın sıyrılması ve hafriyat faaliyetleri sırasında kaçamayarak telef olmaları,
– Maden alanındaki biyolojik unsurlar üzerindeki olası etkilerin en önemlisi alanın floristik yapısı üzerindeki etkilerdir.
İnşaat alanlarındaki bitki örtüsü ve üst toprağın sıyrılması işlemleri sırasında alanda tespit edilen endemik ve hassas bitki türlerinde meydana gelecek populasyon kaybı, biyolojik kaynaklar üzerindeki olası en önemli etki olarak kabul edilmiştir.
Maden pasaları (artıkları)
Maden pasaları (artıkları)
Yer altı ve yüzey madenciliğinin her ikisi de genelde madenin yakınında yüzeyde toplanan atık malzemeler oluşturur. Çoğunlukla cevher mineralleri içeren bu tür atık yığınları çevre kirliliğinin kaynakları olmakla birlikte, en büyük çevre sorunlarına cevherlerin işletilme süreçleri yol açmaktadır.
Çıkarılmış cevher kırma ve öğütülmeyi içeren konsantrasyon işlemine tabi tutulur. Bu konsantrasyon işlemi sonrasında geride kalan çok ince atık malzeme pasa adını alır ve bu malzeme gang mineralleriyle birlikte eser miktarda cevher minerali de içererek ciddi bir çevre kirletici kaynak oluşturabilir. Pasalar, çok ince tane boyutlarında olup rüzgar etkisiyle kolayca taşınır [1].
Uzun dönem önce terk edilen maden sahalarında pasalar, çevredeki toprak ve sularda ciddi kirlenmelere yol açabilecek ölçüde çevreye lbırakılmış ve bırakılmaktadır.
Maden pasaları (artıkları)
Yer altı ve yüzey madenciliğinin her ikisi de genelde madenin yakınında yüzeyde toplanan atık malzemeler oluşturur. Çoğunlukla cevher mineralleri içeren bu tür atık yığınları çevre kirliliğinin kaynakları olmakla birlikte, en büyük çevre sorunlarına cevherlerin işletilme süreçleri yol açmaktadır.
Çıkarılmış cevher kırma ve öğütülmeyi içeren konsantrasyon işlemine tabi tutulur. Bu konsantrasyon işlemi sonrasında geride kalan çok ince atık malzeme pasa adını alır ve bu malzeme gang mineralleriyle birlikte eser miktarda cevher minerali de içererek ciddi bir çevre kirletici kaynak oluşturabilir. Pasalar, çok ince tane boyutlarında olup rüzgar etkisiyle kolayca taşınır [1].
Uzun dönem önce terk edilen maden sahalarında pasalar, çevredeki toprak ve sularda ciddi kirlenmelere yol açabilecek ölçüde çevreye bırakılmış ve bırakılmaktadır.
Erozyon etkisi
Açılan maden ocaklarıyla alanın morfolojik yapısı bozulur. Alandaki orman ve bitki örtüsü yok edileceğinden, çıplak kalan ve özelliğini kaybetmiş zemin, yağmur suları ve buzlanmayla daha çabuk parçalanır; ufalanır; aşınan malzeme sellerle taşınarak erozyona yol açar.
Erozyon ve sellenmeler dere suyuna karışan kil boyutundaki malzeme balıkların solungaçlarına yapışarak ölmelerine neden olur [1].
Ayrıca pasalardan dere suyuna karışan sedimentler suyun sıcaklığını, pH, elektrik iletkenliği ve biyolojik oksijen ihtiyacı derişimini değiştirerek canlılar için zararı olur.
Su erozyonu diğer erozyon çeşitleri içerisinde en yaygın ve etkilisi olan, eğimli arazilerde vejetasyon zayıflığı veya vejetasyonun tamamı yok olduğu zaman yere düşen yağmur damlaları darbe etkisi ile toprak parçalarını yerinden kopararak, parçalar ve yüzeysel akışa geçen yağmur suları bu toprak parçalarını sürükleyerek aşağılara taşır [1].
Toz etkisi
Toz etkisi
Madencilik faaliyetleriyle çevreye toz yayılır. Tozdan Sandıras Dağı’ndaki endemik türler zarar görür. Toz, bitki yapraklarında stomaları kapatır ve bitki zayıf düşer. Bitki zayıf düşünce parazitler bitkiye hücum ederler ve bitki ölür. Toz, bitkilerin yapraklarında solunumu ve fotosentezi engeller; döllenmeyi önler ve meyve oluşumunu azaltır. Dolayısıyla maden işletmelerinden kaynaklı tozlardan her türlü bitki zarar görür [1].
Arıcılığa etkisi
Muğla-Köyceğiz yöresi çam balı üretimiyle ünlüdür. Bal ormanlarına tozun etkisi olur. Çam Pamuklu Koşnilinin, Marchalina hellenica (Gennadius, 1883) (Hemiptera: Marchalinidae) zararı görür. Maden ocaklarından yayılan toz bitki ve meyve ağaçlarını verimsizleştirir, kurutur. Çiçek döllenmelerini engeller. Balarıları çiçek özü alamaz. Bal verimi düşer.
Patlatmalar, şok etkisi, taş fırlaması, titreşim etkisi
Maden ocağındaki patlatmaların etkisiyle çevreye fırlayan kaya parçaları bitkilere, çam ağaçlarına zarar verir. Patlatma anında şok etkisi yaratır; bu da insanlar ve yaban hayatı için zararlıdır. Patlatmaların yarattığı titreşimler ile yüksek şevli ve gevşek malzemeli Sandıras Dağı yamaçlarında heyelanlara ve göçmelere neden olur.
Maden ocaklarıyla, arazinin fiziksel yapısı bozulur; toprağın erozyonu hızlanır.
Yer altı ve üstü su dengesi bozulur.
Tarım, orman ve rekreasyon alanları zarar görür.
Patlatmalarla su kaynakları kaybolur
Gürültü kirliliği olur.
Patlatmalarla oluşan sarsıntıların tetiklediği heyelanlar olabilir.
Tozlar havayı, toprağı ve suyu kirletir.
Su kaynaklarının kuruması, bitkilere zararı, nakil yollarının açılması suretiyle trafik artışı ve yolların oluşturduğu parçalanma yaban hayata zararı olur [1].
Ocaklar terkedildikten sonra geride devasa çukurlar bırakılır; çevresinde koruma önlemi alınmadığından, insanlar ve hayvanlar için tehlike oluşturur.
Sanal Su Tüketimi-Su Ayak İzi
Madencilik faaliyetleriyle kaya kütlelerinin yerlerinden sökülmesi ve taşınmasıyla yeşil su ayak izi diye nitelendirdiğimiz, yağmur sularının içlerine süzülmesini sağlayan ve yer altı suyu olarak mavi su ayak izini oluşturan sanal su kaybı olmaktadır. Bu kaybedilecek su insan ve bitkiler için gereklidir.
İklim krizi yaşanıyorken su kaybına yol açabilecek böyle bir işletme kabul edilemez. Ayrıca ocaktaki faaliyetlerde, üretiminde doğrudan mavi su ayak izi yani yer altı tatlı suyu tüketilmektedir. Diğer aşamalarda kirliliği gidermede kullanılan gri su söz konusudur.
Kayaçların gözenekleri ile kırık ve çatlakları içinde, yağmur sularının zemin içerisine süzülmesiyle oluşan ‘’meteorik sular’’, daha önceden hapsolmuş ‘’formasyon suları’’ vardır. Altın ocaklarıyla ortadan kaldırılan kayalar ile aslında yer altı su depoları yok edilmektedir [1, 2, 3, 4].
Sandıras Dağı’nda madencilik faaliyetlerinin su rezervleri açısından büyük kayıplar vereceği ortadadır.
MUĞLA SANDIRAS PROJESİ İÇME SUYU İLETİM TÜNELİ VE İSALE HATTI
Sandıras-Çövenni Kaynakları, Gürsu Kaynakları ve Muğla Barajı (2047 yılı) ile kaynağından alınacak su 151,09 km uzunluğundaki isale hattı vasıtasıyla Muğla şehir merkezi ile Ula ilçesi mahallelerine yıllık 19,03 milyon m³ içme suyu verilecektir.
Muğla’nın merkez ilçesi Menteşe, Ula ve Yatağan ilçelerinin 2050 yılına kadar içme, kullanma ve sanayi suyu ihtiyacını karşılamak için Sandıras dağı suyu alınacak. Menteşe-Yatağan ve Ula yöreleri içme suyu projesi ile üç ilçenin 2050 yılına kadar içme suyu problemi çözüleceği belirterek, “Muğla ili ve Ula ilçesi Grup Yerleşimlerinin (Yeşilçam, Esentepe, Şirinköy, Akçapınar, Kızılkaya, Çıtlık, Ataköy) 2050 yılına kadar toplam 16,5 milyon m³/yıl olan içme, kullanma ve sanayi suyu ihtiyacı Sandıras-Çövenni ve Gürsu kaynaklarından karşılanacaktır. Projenin 2021 yılında programa alındığı belirtilmektedir [25].
Şekil 33
SANDIRAS DAĞI KURGAN GELENEĞİ
Ölüm olgusu tarih boyunca insanların ve bütün toplumların anlamaya, anlamlandırmaya çalıştığı ve merak ettiği gizemlerle dolu bir geçiş dönemi ritüelidir. Türk toplumunda ve diğer toplumlarda doğum, düğün ve ölüm olarak ifade edebileceğimiz geçiş dönemleri kendine has uygulamalara, pratiklere, bir takım inanç, örf ve adetlere sahiptir.
Geride kalanların ölenleri hatırlamak ve bazı özel günlerde onların anısına ritüeller gerçekleştirmek gibi sorumlulukları da vardı. İşte bu noktada, ölüm olayı gerçekleştikten sonra onun uğurlanmasını ve daha sonra hatırlanmasını sağlayan merkez görevini ise kurganlar üstlenmiştir.
Türk kültüründeki ölüm öncesi ve sonrası gelenekler, ölü gömme adetleri, kurgan yapımı, kurganların mimari tarzları, dönemlere göre kurgan çeşitleri, kurganlara gömülen at ve diğer eşyalar ve uygulanan birçok ritüeller hakkında yapılmış birtakım araştırmalar vardır. Kurgan yapma geleneklerinden birisi de anıt kurgandır. Anıt kurganlar defin geleneklerinin bir parçası olarak diğer kurgan türlerinden sadece bir-iki noktada ayrılırlar. Bu ayrımın en önemli ölçütü ise içerisine insan cesedi yerleştirilmemesi, bir ya da daha fazla insanın anısına yapılmasıdır [26].
Sandıras Dağı’nda her yıl düzenli olarak Ağustos ayının son çarşamba ve perşembe günlerinde “Eren Günü” düzenlenmektedir. Bir efsaneye göre bu yörenin insanları, çevre dağların birbirlerine akraba olduğuna inanırlarmış. Hatta rivayete göre Çal Dağı ile Çiçekbaba Dağı kardeştirler. Ama Atkuyruksalmaz (rivayet odur ki, bu yörede sinek olmadığından yöre insanı, bu dağa Atkuyruksallamaz demiş) Dağı ile Çiçekbaba Dağı pek geçinemezlermiş. Hatta bu yüzden birbirlerini topa tutmuşlar. Çiçekbaba’nın attığı top, Atkuyruksallamaz Dağı’nı yarı bele kadar yarmış [27].
Bunun üzerine Atkuyruksallamaz Dağı: “Sen benden ‘Dıraz’ sın (yani büyüksün) demiş. Bundan dolayı, dağların bugünkü adı Sandıraz Dağları’dır.
Kaynakların farklı şekilde adlandırdığı Sandıraz Dağı’nın ya da bu dağın en yüksek tepesine neden Çiçekbaba adının verildiğine dair bir başka efsane daha bulunmaktadır. Bu uzun efsane göçer yörüklerin ağzında kuşaktan kuşağa yöreden yöreye anlatılırmış.
Efsaneye göre yüzlerce yıl önce Erzurum-Horasan’da bir medresede okuyan 72 Eren ellerindeki asaları atmışlar. Erenler asalarının düştüğü yerlere gitmişler. Bunların beşi Köyceğiz yöresindeki dağlara düşmüş. Çiçekbaba, Ölemez, Çaldağı, Aygır ve Şimşir dağlarında asalarını bulan Erenler dağların ululuğuyla birleşmişler [28].
Bugün onların anısına doruklarda birer mezar vardır. Hiç şüphesiz en belirgin olanı ve adına şenlikler düzenlenen “Çiçekbaba”dır. Kimisine göre, Eren çiçek hastalığına yakalanır ve adını bu hastalıktan alır. Bazıları ise Eren’in çiçekleri çok sevdiği ve hep çiçekleri gezdiği için halk ona “Çiçekbaba” dendiğini söyler.
Yaklaşık 700 yıldır Çiçekbaba’da düzenlenen şenlikler, aslında Türklerdeki kurgan geleneğinin zaman içerisinde kurban-adak geleneğine dönüşmesidir.
Şekil 34
Batı Akdeniz yöresinin en yüksek dağı olması, asırlık çam ağaçlarının bulunduğu orman varlığıyla, su kaynaklarıyla hayat veren Sandıras Dağı, kültür değerleri ve yaşattığı gelenekleriyle büyük öneme sahiptir. Su varlığıyla Sandıras Dağı çevresine hayat vermektedir.
Türkiye su stresi altındaki ülkeler arasında yer almaktadır. İklim değişikliği, kuraklık, karbondioksit salımı, ormansızlaştırma ve madencilik faaliyetleri gibi nedenlerle gittikçe su kıtlığı yaşanmaktadır.
Bu su kaynakları madencilik faaliyetleri ve bazı su alma yapılarıyla zarar görmemelidir.
Bugün Dünyayı en çok ilgilendiren çevre sorunu ve Birleşmiş Milletlerin Çevre Deklarasyonu, ilk defa, Hitit Kralı 4. Tutalya tarafından deklere edilmiştir. O tarihlerde Anadolu’da toplam nüfus 600.000 civarında olmasına karşın, 4. Tutalya çağlara nasıl sesleniyor: “Su kaynakları tüm nesillerin korunması gereken malıdır. Her kim ki su kaynaklarını tahrip ede, hayvanını getirip buraları kirlete, çöp ata; hemen cezalandırılır. Bu kaynakları kutsuyorum” diyor. Bu nedenle Anadolu’da su çıkan her yere bir anıt yapılıyor.
T.C. Anayasası’nın 56.maddesi şöyle der. ‘’Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların görevidir’’.
NOT: Bu yazı 2025-Ocak ayında ‘’Sandıras’ın Önemi’’ başlığıyla Researcgate internet portalında yayımlanmıştır.
Yayın linki:
https://www.researchgate.net/publication/388069175_SANDIRAS’IN_ONEMI
KAYNAKLAR
[1] Eşref Atabey. 2023. Madencilik ve Çevre. 196s. Sarmal Kitabevi. İstanbul. [2] Eşref Atabey ve Ali Demirsoy. 2024.Küresel İklim Değişikliği ve Kitlesel Yok Oluşlar. 403s. ISBN: 978-625-
6005-87-7. Sarmal Kitabevi. İstanbul.
[3] Eşref Atabey. 2024.Türkiye’nin Suyu 1 cilt ve 2. Cilt. 896s. ISBN: 978-625-6005-62-4. Sarmal Kitabevi. İstanbul. [4] Eşref Atabey. 2018. Suyun Hikayesi. 615s. Asi Kitap: 65, Araştırma: 45,1. Baskı Şubat 2018. ISBN:978-605-9331-87-6 İstanbul. 286s. Ankara. [5] Eşref Atabey. 2024.Mermer ve Taş ocaklarının çevreye etkileri. Sarmal Kitabevi. ISBN: 978-625-6885-05-9. 136s.İstanbul. [6] Mehmet Doğan. 2011. Sandıras Dağı’nda (Muğla) Buzullaşma ve Buzul Şekilleri. Ege Coğrafya Dergisi, 20/1(2011), 29-52, İzmir [7] Ersoy, Ş., 1990. Batı Toros (Likya) naplarının yapısal öğelerinin ve evriminin analizi’. JMO Dergisi 37: 5-16. [8] MTA. 2011. 1/100000 ölçekli jeoloji haritaları. Denizli N-21 paftası jeoloji haritası. [9] A. Fuat Doğu.1986. “Köyceğiz-Dalaman Ovaları ve Çevresinin Jeomorfolojisi”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Coğrafya Ana Bilim Dalı, (Doktora Tezi), Ankara, s. 64-66. [10] Yusuf Altıoğlu.2009. Sandıras Dağı (Muğla) serpantin substratı üzerinde yayılış gösteren bazı endemik bitkiler üzerine ekofizyolojik çalışmalar. Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü (Yüksek Lisans Tezi) [11] Reeves, Roger D., Adıgüzel N., 2004, Rare Plants and Nickel Accumulators From Turkish Serpentine Soils, with Special Reference to Centaurea Species. Türk j. Bot. 28(2004), 147-153. [12] Reeves, Roger D., Adıgüzel N., 2008, The Nickel Hyperaccumulating Plants of the Serpentines of Turkey and Adjacent Areas: A Review with New Data, Türk j. Bot. 32, (2008), 143-153. [13] Ali Fuat Doğu. 1993. ‘Sandıras Dağındaki Buzul Şekilleri’. Ankara Üniversitesi Türkiye Coğrafyası Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi 2: 263-274, Ankara [14] Muğla Valiliği Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü. 2024. Muğla İli 2023 Yılı Çevre Durum Raporu. [15] Mustafa Utlu, Ahmet Toprak ve Hasan Özdemir. 2012. Köyceğiz Gölü Kuzey Havzalarının Jeomorfometrik Analizlere Bağlı Değerlendirilmesi. UJES 2012, III. Ulusal Jeomorfoloji Sempozyumu, Hatay. [16] Bahtiyar Kurt. Sandıras Dağı. AKD001. Acil gerileme (-1). [17] https://ekotaban.tarimorman.gov.tr/alan/194 [18] Köyceğiz Turizm ve Doğayı Koruma Derneği notu. [19] M. Doğan Kantarcı. 2016. Köyceğiz Gölü ve Havzası Hakkında Bilgi ve Ekolojik Değerlendirmeler (Bilgi notu) [20] https://ockb.csb.gov.tr/koycegiz-dalyan-ozel-cevre-koruma-bolgesi-i-2753 [21] Latif Gürkan Kaya, Fürüzan Aslan ve Bülent Yılmaz. 2011. Muğla-Dalyan Turizminin Özel Çevre Koruma Bölgesi Üzerine Etkileri. [22] https://tr.wikipedia.org/wiki/Yilki [23] Özer Akdemir. 2020. Muğla Çiçekbaba Dağına maden kuşatması.[24] Doğan Kantarcı.2015. Açık taş ocağı işletmesinin çevreye etkileri ve sürdürülebilirliği. 7. Ulusal Kırmataş Sempozyumu bildiriler kitabı. [25] https://www.muglapostasi.com.tr/muglaya-dev-proje-Sandıras-icme-suyu-projesi-2021-yatirim-programina-alindi#:~:text= [26] Ali Toraman. 2023. İslam Öncesi Türk Kültüründe “Anıt Kurgan” Geleneği Üzerine Bazı Tetkikler. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi. 40(2), 599-611. [27] Ümit Şıracı.2019. Sandıras Dağı Eren Günü ‘’Çögmenleri‘’ ve Şaman Çadırları. Ön Türk Akademisi Dergisi. [28] Yavuz Erkan. 2015.Sandıras Dağı/Muğla-Denizli; Erenler Doruğu. Atlas Dergisi.