ÇEVRE - DOĞADR. EŞREF ATABEYFLAŞ HABER

ÇED DAVALARI BİLİRKİŞİLERİ, ÇEVRE FELAKETLERİ SORUMLULARINDANDIR

ÇED DAVALARI BİLİRKİŞİLERİ, KAMU YARARI VE İNSAN SAĞLIĞINI GÖZ ARDI EDEREK HAZIRLADIKLARI BİLİM DIŞI VE TARAFLI RAPORLARIYLA ÇEVRE FELAKETLERİ SORUMLULARINDANDIR

 

 

 

 

DR. EŞREF ATABEY

Jeoloji Yüksek Mühendisi / Tıbbi Jeoloji uzmanı / Yazar

 

 

 

 

Madencilik faaliyetleri başta olmak üzere ÇED iptal davaları nedeniyle görevlendirilen bilirkişilerin kamu yararı ve insan sağlığını göz ardı ederek hazırladıkları bilim dışı ve taraflı raporlarıyla orman, tarım, mera, dere, göl ve deniz ekosistemleri ile projelerin etki alanları içindeki insanlar olumsuz etkilenmektedir.

 

 

Bilirkişiler kanaatlerini oluştururken kamu yararı ve insan sağlığını göz ardı edemezler. Göz ardı etmeleri durumunda başta madencilik faaliyetleriyle yaşanan çevre felaketleri, ormanların yok edilmesi, suyun kirlenmesi, doğanın tahrip edilmesi, çölleşmenin ve iklim krizinin sorumlularından olurlar.

 

 

ÇED raporları, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca yeterince incelenmediğinden, taahhüt edilen önlemlerin yeterliliği sorgulanmamakta, inşaat ve işletme aşamasındaki izleme çalışmaları yetersiz kalmaktadır.

 

 

ÇED DAVALARINDA BİLİRKİŞİ GÖREVLENDİRMESİ

 

 

ÇED davalarında bilirkişi görevlendirmeleri, T.C. Adalet Bakanlığı tarafından her yıl oluşturulan bilirkişi listelerinden, gerektiğinde de liste dışından Mahkemelerce yapılmaktadır.

 

 

ÇED bilirkişi heyetleri başlıca jeoloji, çevre, ziraat, maden, orman, meteoroloji, kimya, inşaat ve harita mühendisleri, hidrojeolog, biyolog, arkeolog, antropolog, sosyolog, şehir plancısı, mimar, peyzaj mimarı, sanat tarihçisi olmaktadır.

 

 

Eğer bir maden alanında işletmeye geçilmemiş ise bilirkişi heyetinde maden, metalürji, kimya, inşaat mühendisinin görev tanımı henüz oluşmamıştır. Dolayısıyla, bilirkişi heyetinde bu mesleklerin temsil edilmesine gerek olmayacaktır. Bu aşamada jeoloji, çevre, ziraat, orman mühendisi ve biyolog, gerekiyorsa arkeolog ya da sosyolog olmalıdır. İşletmeye geçmiş olan madencilik işletmeleri ve tesisleriyle ilgili bilirkişi görevlendirilmesinde istenen konularda uzmanlar görev almalıdır.

 

 

Davacılar, bilirkişi görevlendirilmesinde, ilgili mesleklerden uzmanlarının görevlendirilip görevlendirilmediğine bakmalıdır.

Diğer bir husus, üniversitelerin aynı bölümünden birden fazla uzman görevlendirilmesi, hatta bunlardan birisinin diğerinin amiri konumunda olmasıdır. Bu, uygun bir durum değildir.

 

 

Bilirkişi heyetinde yer alan uzman sayısı üç, beş, yedi gibi tek sayıdan oluşmaktadır. Heyette yer alan bilirkişilerin sayıları dava konusu faaliyetin özelliğine göre değişmektedir. Burada hangi meslek grubundaki uzmanların görevlendirileceği önemlidir.

 

 

Birkaç örnek vermek gerekirse;

Bakırtepe altın madeni davası için önce 11 (7 Prof. 2 Doç. 1 Dr. Öğr üyesi ve 1 uzman)

Sonra 13 (4 Profösör, 5 Doçent, 2 Öğr görevlisi ve 2 uzman)

Anamur dolomit ocağı davası için 7,

Aydıncık kalker ocağı için 7,

Bozyazı mermer ocağı için 7,

Çay ilçesi kum çakıl ocağı için 9 kişi (5 Prof. 2 Doç. 1 Öğr. görevlisi, 1 uzman).

İliç altın madeni için 7,

Kemaliye demir madeni için 7,

Marmaris Sinpaş davası için 7,

Muğla çimento fabrikası için 9 bilirkişi görevlendirilmiştir.

 

 

Faaliyete geçmiş tesis ve maden sahalarına ait ÇED davalarında incelenmesi istenen konularda uzmanlar tam olarak görevlendirilmelidir. ÇED davaları bilirkişi heyetleri sağlıklı oluşturulmadığında, çıkacak rapor da sağlıklı olmayabiliyor. Keşif öncesi bilirkişi heyetine itiraz edilmediğinde dava kaybedilebiliyor. Burada önemli olan konuyla ilgili olarak uzmanların görev almalarının sağlanmasıdır.

 

 

Bu konuda hassasiyet gösterilmesi, tarafsızlık ilkesi gereğidir. Farklı yerlerdeki ÇED davalarında keşif öncesinde bilirkişilerin uzmanlıklarına yapılan gerekçeli itirazlar üzerine, raporların gerçeğe uygun hazırlandığı ve dava sonucundan sağlıklı kararlar alındığı görülmüştür.

 

 

İstenen hususları inceleyecek uzman bilirkişi görevlendirilmesi yapılmadığında bilirkişi raporu da bu yönüyle eksik olmaktadır. Mahkemenin istediği hususlarla ilgili görüşlerin uzmanlık alanı olmadığı halde, heyette görevli uzman bilirkişilerce cevaplandığı görülmektedir.

 

 

Bilirkişiler; görevlendirildiği konuda uzmanlık bilgisi ve tecrübesinin yeterli olmadığını, konunun kendi uzmanlık alanına girmediğini, varsa görevi kabulden kaçınmasını haklı kılacak mazeretini, görevlendirmeyi yapan merciye bildirmekle yükümlüdür.

 

 

BİLİRKİŞİ ÜCRETLERİ

 

 

Madenciliğin çevreye ve insan sağlığına olumsuz etkilerini önlemeye yönelik olarak, yerelde ÇED iptali ve yürütmenin durdurulması davaları açılmaktadır. Son yıllarda açılan davalarla ilgili görevlendirilen bilirkişi sayısı, uzmanlıkları, istenen konulara göre uzman görevlendirilmesinde, avukatlık ve bilirkişi ücretlerinin temininde, bilirkişi raporlarının yetersizliği sorunları yaşanmaktadır.

 

 

Bilirkişilerin, Mahkemece istenenlere bilimsel ve teknik yönden yeterince cevap veremediği, birçok davada yeniden bilirkişi görevlendirildiği, ek rapor ya da yeni baştan rapor hazırlanması istendiği, bu durumun davacılara bilirkişi ücretleri yönüyle bir mali yük getirdiği, dava sürecinin uzadığı, bu süreçte doğa tahribatına devam edildiği ve yerelde birtakım mağduriyetlere yol açtığı ortadadır.

 

 

Örneğin Bakırtepe altın madeni iptal davası bilirkişi raporları üç kez Mahkemece yetersiz bulunmuş ve dördüncü kez Bilirkişi heyeti görevlendirilmiştir. Türkiye genelinde bunun gibi sayısız örnek verilebilir.

 

 

Bilirkişi ve avukatlık ücretlerinin temininde zorluklar nedeniyle çoğu maden şirketine karşı dava açılamamaktadır. Sayıları beşten fazla bilirkişi görevlendirildiğinde, örneğin Bakırtepe Altın madeni ÇED iptal davasında 13 bilirkişi görevlendirildiği ve davacı vatandaşlar tarafından 120.000 TL üzeri miktarda bilirkişilik ücreti ödendiği bilinmektedir. Bunun gibi sayısız örnek verilebilir.

 

 

Bilirkişi ücretleri hak arayan vatandaşlara büyük bir maddi yük oluşturmaktadır. Bilirkişi ücreti ödemesinde sıkıntılar daha da artmakta, davadan vazgeçilebilmekte, bu durumda madencilik faaliyetlerinin çevreye ve insan sağlığına olumsuz etkilerine neden olmakla birlikte, yerelde büyük mağduriyetlerin doğmasına yol açmaktadır.

 

 

Bu durumda kişiler T.C. Anayasası’nda ifade edilen çevreyi koruma, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkından mahrum bırakılmaktadır.

 

 

BİLİRKİŞİLİK BİR MESLEK VE GELİR KAYNAĞI OLARAK GÖRÜLÜYOR

 

 

ÇED raporları EK’lerinde format gereği olması gereken farklı uzmanlıkla ilgili raporları hazırlayanların, aynı zamanda Maden şirketleri için de danışmanlık yaptıkları görülecektir.

 

 

Türkiye’nin farklı yörelerindeki birçok ÇED davasında bilirkişilik görevi verilmiş akademisyenlerin, bilirkişiliği bir meslek haline getirdikleri ve bir gelir kaynağı olarak gördükleri gerçeğini de bilmemiz gerekiyor.

 

 

Oluşturulan bilirkişi heyetinden ve ÇED raporlarına bakıldığında; bazı üniversitelerin harita, maden, jeoloji, hidrojeoloji, çevre, orman, ziraat, inşaat, biyoloji, arkeoloji bölümlerindeki bazı öğretim üyelerinin devamlı şekilde ÇED davalarında Bilirkişilik yaptıkları, hazırlanan raporlardaki uzmanlıkla ilgili bilgilerin bilimsel dayanaktan yoksun, genellikle ÇED raporlarından aktarma bilgiler olduğu, sahada bir inceleme, araştırma ve analizlere dayanmayan, çoğu zaman Mahkemelerin yönelttiği soruları dahi cevaplama gereği duymadıkları, ÇED raporları ve Proje tanıtım Dosyalarında yazılanların uygunluğunu onaylamaktan başka bir kanaat oluşturmadıkları görülecektir.

 

 

BİLİRKİŞİ RAPORLARI

 

 

Uygulamada görülen bir başka durum da şudur: Neredeyse tüm davalarda görevlendirilen bilirkişilerin üniversite mensubu oldukları ve isminin önünde Prof. ya da Doç. olanların mahkemece tercih edilmesidir. Bu ünvanları olanların tartışmasız uzman kabul edilmesidir. Ancak, hazırlanan raporlarda gerçeğin böyle olmadığı bilinmelidir.

 

Örneğin Bakırtepe altın madeni bilirkişi raporunda, Bilirkişi heyetinden Ziraat Mühendisi ve Meteoroloji görüşü hariç, diğer 11 Bilirkişinin sahada maden faaliyetinden kaynaklı suda, havada, toprakta kirlenme, pasa dağlarının, asit maden drenajı oluşumu, çevre ve insan sağlığına etkileri yönünden araştırma, inceleme, örnekleme, ölçümleme yapmadan, açıkça bu etkiler çıplaklığıyla görüldüğü halde bu durumu göz ardı ettikleri, ÇED raporundaki bilgilere dayanarak şirket lehinde kanaat oluşturdukları ve şekilde tarafsızlık ilkesine aykırı hareket ettikleri görülmüştür.

 

Bilirkişilerin kanaatlerine varırken, birtakım örnekleme, ölçümler ve analizlere dayandırarak değil, subjektif kriterlere göre kanaatlerini oluşturdukları görülüyor.

 

 

Bazı ÇED davalarına ait bilirkişi raporları incelendiğinde, bilimsel gerekçelere dayanmayan, ÇED raporlarını onaylamaktan öteye gidemeyen, genellikle davalı şirket lehine kanaat oluşturan, mahkeme yerine hüküm belirten, alan araştırması ve incelemesine dayanan bilimsel ve teknik görüşten uzak rapor hazırlayanların daha ziyade ne yazık ki bazı Prof. ünvanlı olanlardır.

 

 

Kanaatlerinde, ‘’Ülke kalkınması ve yöre insanları açısından daha faydalı ve katma değer kazandırdığından dolayı ÇED raporunun devamı uygun görülmüştür’’ diyebilmektedirler.

 

 

Bu meslek etiğine uymayan üzücü bir durumdur. Bunun nedeninin yüklenilen görevin, rutin bir iş olarak görülmesinden, ciddiye alınmamasındandır. Bizzat sahaya gidip bir emek harcanmadığı, genelde büroda hazırlandığı anlaşılan, mevcut ÇED raporlardan alıntılar yapıldığı, yoruma dayalı, daha ziyade teorik yönden görüş belirtildiği görülmüştür. Bu durum, bilirkişilerin hazırladıkları raporlarda da büyük sorun oluşturmaktadır.

 

 

 

 

UZMANLIK VE BİLİRKİŞİLİK

 

 

Uzmanlık, bir kişinin nüfusun dikkate değer bir çoğunluğundan, dikkate değer miktarda daha üstün sonuçlar üretebilme başarısıdır.

 

 

Belgeye, bilgiye, zamana, davranışa ve topluma/çoğunluğa dayalı uzmanlık vardır. ÇED davalarında belgeye, bilgiye ve zaman dayalı uzmanlık gerektirir.

 

 

En yaygın uzmanlık tanımları, doktora ya da profesyonel sertifikalar gibi diplomalara dayanır. Ne yazık ki bu yaklaşımın belli dezavantajları vardır. Diploma, genel olarak sadece bildirimsel bilgi kavramıyla ilgilidir; ancak o disiplindeki prosedürel bilgiye dair pek bir şey söyleyemez.

 

 

Yıllarını uygulamalı alanda geçirmiş ve yaptığı işte uzman olmuş, ancak üniversite mensubu olmayan birçok kişi bulunmaktadır. Çünkü uzmanlık sadece diplomaya dayalı teorik bilgiye sahip olmayla değil; bilgiye, zamana, davranışa, belgeye, topluma/çoğunluğa ve ürüne/başarıya da bağlı olmaktadır.

 

 

Üniversite öğretim üyeleri bilirkişilikte tercih konusudur. Kişiler, teorik bilgiye sahip olsa dahi bu teorik bilgiyi pratiğe dökme fırsatı bulamamış, dolayısıyla prosedürel bilgiye sahip olamamış olabilir. Bu durum, bilirkişi raporlarında fark edilecektir.

 

 

BİLİRKİŞİLİK İLKELERİ

 

 

Bilirkişilik Yönetmeliği 3.8.2017 tarihli Resmi Gazete temel ve etik ilkelerine göre bilirkişi;

-Görevini dürüstlük kuralları çerçevesinde bağımsız, tarafsız ve objektif olarak yerine getirir.

-Raporunda çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz, hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz.

-Adalete hizmet etme bilinciyle, görevini etkin, zamanında ve verimli biçimde yerine getirmeyi, sunduğu hizmet kalitesini yükseltmeyi hedefler.

-Oy ve görüşünü oluştururken uzmanlık alanına ait teknik terim ve ifadeleri, mümkün olduğu ölçüde, görevlendirmeyi yapan merci ve tarafların anlayabileceği bir dil ile açıklar.

-Görevlendirmeyi yapan merciye, davanın taraflarına ve kendi işverenine karşı bağımsız olup, görevini yalnızca uzmanlık alanındaki bilimsel verilere göre yerine getirir.

-Bağımsızlığına zarar verebilecek veya böyle bir izlenim uyandırabilecek her türlü davranış ve ilişkiden uzak durur.

-Görevini dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım yapmaksızın dürüstlük ve tarafsızlık ilkeleri doğrultusunda yerine getirir.

-Görev süresince doğrudan veya dolaylı olarak uyuşmazlığın taraflarından gelen uzman görüşü, danışmanlık, hakemlik ya da buna benzer bir görevi kabul edemez.

-Yakınlarının veya iş ilişkisinin bulunduğu kişi, kurum veya kuruluşların, tarafı olduğu ya da ilgili bulunduğu davalarda görevlendirmeyi kabul edemez.

-Görevinin saygınlığını ve kişilerin adalete olan güvenini zedeleyen veya şüpheye düşüren her türlü tavır ve davranıştan kaçınır.

-Kendisine tevdi olunan görevin her türlü kişisel veya özel menfaatin üzerinde olduğu bilinciyle hareket eder; görevini layıkıyla yerine getirir.

-Görev almak amacıyla her türlü öneri veya girişimden kaçınır.

-Görevlendirildiği konuda uzmanlık bilgisi ve tecrübesinin yeterli olmadığını, konunun kendi uzmanlık alanına girmediğini, varsa görevi kabulden kaçınmasını haklı kılacak mazeretini, görevlendirmeyi yapan merciye bildirmekle yükümlüdür.

Yönetmelikte sayılan bu ilkelere, bilirkişilerin tam olarak uydukları söylenemez.

 

 

 

 

BİLİRKİŞİLERDEN İSTENENLER

 

 

Dava konusu yerin keşfinde, bilirkişilerden istenenleri genel olarak davacıların iddiaları oluşturmaktadır. Mahkeme yürürlükteki ilgili yasalar ve yönetmelikler çerçevesinde bunları birleştirir ve konuyla ilgili Bilirkişilere cevaplamaları için sorular yöneltir. Hazırlanan raporların bazılarında bilirkişilik ilkelerine uymadığı, kendilerinin uzmanlık alanıyla ilgili istenen hususlara cevap veremedikleri açıkça görülmektedir.

 

 

Bazı raporlarda, bilirkişilerin kendilerini mahkeme yerine koyarak hüküm verdikleri, bilimsel ve teknik araştırma sonuçlarına dayanmadan genel olarak davalı lehine görüş belirttikleri, ÇED raporlarındaki bilgileri kendi görüşleriymiş gibi aktardıkları, bilirkişi heyetinde aynı meslekten ikişer uzmanın görevlendirildiği, örneğin bir ÇED davasında iki çevre mühendisi ve iki sanat tarihçisi görevlendirildiği görülmüştür. Bilirkişiler rapora ilişkin sonuç ve kanaatlerinde; istenenlere bilimsel ve teknik bir açıklık getirmedikleri, soruları cevaplanmadıkları görülmüştür.

 

 

Bazı bilirkişilerin, görevinin saygınlığını ve kişilerin adalete olan güvenini zedeleyen ya da şüpheye düşüren her türlü tavır ve davranıştan kaçınma, kendisine tevdi olunan görevin her türlü kişisel ya da özel menfaatin üzerinde olduğu bilinciyle hareket etmediği, görevini layıkıyla yerine getirmediği, dolayısıyla, Bilirkişilik Yönetmeliği ilkesine aykırılık teşkil ettiği görülmüştür.

 

 

Çevreye vereceği bazı zararları olabileceği kanaatine vardıkları halde projenin faaliyete geçmesinde sorun olmayacağını belirtmeleri, bilirkişilerin görüşleriyle çeliştiklerini göstermektedir. Maden işletmesinden kaynaklı su, toprak ve hava kirlenmesi riski bulunmasına rağmen, ülke kalkınması için bunların göz ardı edilerek madenin faaliyete geçmesini önermek bilirkişilikle bağdaşmamaktadır.

 

 

Bazı bilirkişiler madencilik faaliyetinin bazı zararlı etkilerini açıklamalarına rağmen, ülke kalkınması ve yöre insanları açısından faydalı olacağı şeklinde görüş belirtmeleri, bilimsel ve teknik olarak sunulan tüm olumsuzlukları bir tarafa iterek, davalı şirket lehine kanaat oluşturdukları ve taraf olduklarını beyan ettikleri görülmüştür.

 

 

Bilirkişilerin görevi, ÇED raporunun uygunluğunu test etmek değildir. Maden işletmesinden kaynaklı maden pasalarının, artıkların, kirleticilerin toprak, su ve havayı kirletip kirletmediğini, su kaynaklarına etkisi, havaya yayılan tozların bitkilere, sebze ve meyve ağaçlarına zararları, patlatmaların zararlarının sahadaki etkilerine, kendilerinden istenenlere kamu yararı adına açıklık getirmektir. Bu raporların uygunluğu zaten Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca onaylanmaktadır.

 

 

Mahkeme, bilirkişilerden örneğin ÇED raporunda kümülatif olarak değerlendirilip, değerlendirilmediğini sormaktadır. Bilirkişi heyeti saha incelemesi sonucunda hazırladıkları rapora göre kümülatif bir değerlendirme yapmadıklarını belirttiğinde, mahkeme, bilirkişilerden ’teknik yönden bilimsel gerekçeye dayanan açık sonuç belirten ayrıntılı bir bilirkişi raporu hazırlamalarını’ istemektedir. Ancak hazırlanan bilirkişi raporları, teknik yönden bilimsel gerekçeye dayanan açık sonuç belirten raporlar olmamaktadır.

 

 

Örneğin, Akkuyu Nükleer Santralı‘nın ÇED olumlu raporunun iptali istemiyle açılan davanın 2017 yılında verilen bilirkişi raporunun sonuç bölümünde; ‘Eksiklikler olsa da bu ÇED raporunun bütününü sakatlamaz‘ diyebilmektedir. Bilirkişiler ÇED raporunda eksiklikleri kabul ediyor ama sakatlamaz diyor. Böyle bir ifade, hukuki ve bilimsel değildir. Mahkemeden tekrar uzmanlardan oluşan yeni bir bilirkişi heyeti atanması talep edildiği bilinmektedir.

 

 

Başka bir örnek vermek gerekirse, bilirkişiler ÇED raporunda şirketin taahhütlerinin uygulanması halinde sorun olmayacağını belirtmektedirler. Bilirkişilerin görevi ÇED raporunda yer alan bilgilerin ÇED olumlu kararını sakatlayıp, sakatlamadığını tespit etmek değildir. Bilirkişiler raporlarında ÇED taahhütlerinin uygulanıp uygulanmadığını test etmek ve zararlarını ortaya koymak zorundadır. Uygulamalarda zaten kusurlu olduğu bilinen ve görülen maden işletmesinin çevreye ve insan sağlığına verdiği zararları bilimsel incelemelerle ortaya konmaktadır. Bilirkişiler sahada örnekleme ve analizleri değerlendirme yoluna gitmeyip, ÇED raporundaki yazılanların doğru olduğunu ve mevzuata uygunluğunu tespit yoluna gittikleri görülmüştür.

 

 

ÇED DAVALARI BİLİRKİŞİLERİ KAMU YARARI VE İNSAN SAĞLIĞINI GÖZ ARDI EDEMEZLER

 

 

Başta madencilik faaliyetlerinden kaynaklı su, toprak ve hava kirlenmesinin insan sağlığına zararlı etkileri olduğu bilindiği ve bu yüzden insanların hasta olabilecekleri ve belki de ölebilecekleri bilinmesine rağmen, ülke kalkınmasına katkısı olacak diye bilirkişiler buna göz yumamaz.

 

 

Bilirkişiler kamu yararı ve kanaatlerinde insan sağlığını göz ardı edemezler. Bunu göz ardı etmeleri durumunda madencilik faaliyetleriyle yaşanan çevre felaketleri, ormanların yok edilmesi, suyun kirlenmesi, doğanın tahrip edilmesi, çölleşmenin ve iklim krizinin sorumluları olurlar.

 

 

Mevcut bilirkişiler, uzmanlıklarına başvurulan konuyu birlikte tartışarak ortak bir sonuç bildirmeleri gerekir. Bazı bilirkişi raporları hükme esas alınabilecek nitelikte ve yeterlilikte olmadığı görüldüğünden hükmün bozulması gerekmekte, bu da yeni bilirkişi atamasının yapılması, ilave bilirkişi ücreti ve zaman kaybı demektir.

 

 

ÇED davalarında sağlıklı karar verilebilmesi için, davacıların bilirkişi atamalarını takip etmeleri, keşif sırasında gözlem yapmaları ve sonrasında mahkemeye sunulan bilirkişi raporlarını inceleyerek, istenenlere cevap verilip verilmediğine, bilimsel ve teknik yönden eksik, sakat, kümülatif bir değerlendirme yapılıp yapılmadığına bakmaları, olumsuz bir durum görüldüğünde bilirkişi raporuna itiraz etmeleri gerekmektedir.

 

 

ÇEVRE MAHKEMELERİ

 

 

ÇED davaları, sağlıklı bir sonuç alınabilmesi için, çevre konusunda uzmanlaşmış, bilirkişi raporlarını değerlendirebilecek teknik alt yapıya sahip, çevre hâkimlerince karara bağlanmalıdır. Bu kapsamda, Çevre Mahkemelerine ihtiyaç vardır.

 

 

Kaynaklar

Eşref Atabey. 2022. ÇED davaları ve bilirkişi raporları (https://www.temizmekan.com/ced-davalari-ve-bilirkisi-raporlari/)

Eşref Atabey. 2023. Madencilik ve Çevre. 196s. Sarmal Kitabevi. ISBN: 9786256885042. İstanbul.

Eşref Atabey. 2024.Mermer ve Taş ocaklarının çevreye etkileri. Sarmal Kitabevi. ISBN: 978-625-6885-05-9. 136s.İstanbul.

Eşref Atabey (Bölüm yazarı). 2024. Çevre ve Toplum (Editörler: Ali Ekber Gülers

oy, Gazanfer Kaya ve Aziz Şeker). 600s.Eğitim Yayınevi. İzmir.

Eşref Atabey ve Ali Demirsoy. 2024.Küresel İklim Değişikliği ve Kitlesel Yok Oluşlar. 403s. ISBN: 978-625-6005-87-7. Sarmal Kitabevi. İstanbul.

 

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu