DR. EŞREF ATABEY

PROF.DR. A. M. CELAL ŞENGÖR’E AÇIK MEKTUP

PROF.DR. A. M. CELAL ŞENGÖR’E AÇIK MEKTUP

 

Sayın Prof. Dr. A. M. Celal Şengör, Ülkemizin yerbilimleri alanında yetiştirdiği ender bilim insanlarından birisiniz. Ülkemizi Uluslararası bilim camiasında temsil ederek bizleri gururlandırmaktasınız. Ayrıca birçok ülkede Bilim Akademilerine üyesiniz. Jeoloji bilimine katkılarınız yadsınamaz. Ülkemiz adına size ne kadar teşekkür etsek azdır.

 

Ancak 4 Aralık Dünya Madenciler Günü dolayısıyla sarf ettiğiniz ’madencilik doğayı tahrip etmez; biz doğayı tahrip etmiyoruz, doğanın yüzünü değiştiriyoruz; maden açılmasın diyen sivri akıllıları rahatsız eden nedir; … rahatsız olanlar zır cahildir; madencilik doğayı tahrip eder diyen adamı kovacaksın. … bu çevreciler zır cahil grubu, … ben çevreciyim, ben avukatım, ..defol git diyeceksin; ithal ettiği madenlerin değeri 98 milyar dolar. .. Madenlerimizi işletirsek, üretirsek, o ithalatı yapmayacağız. Türk halkının refahı artacak’ şeklindeki bir bilim insanına yakışmayan, talihsiz, kibirli, tepeden bakmacı, ülke gerçeklerinden kopuk sözleriniz ülkenin doğal varlıklarını korumaya çalışan, suyu, havası kirlenmesin diyen, temiz bir çevrede yaşamak isteyen, iyiliğine çalışan insanları ve bir meslektaşınız olarak beni de hayli üzmüştür. 

Topluma, hatta dünyaya mal olmuş, bir bilim insanının sözleri bunlar olamaz. Beklentimiz, temiz ve sağlıklı bir çevre için topluma örnek olmanızdır. Sözleriniz, ayrıca Jeoloji Mühendisliği Mesleki Etik ilkelerine de aykırıdır. 

Gelişmiş ülkelerde de madencilik yapılıyor. Ancak çevreyle ilgili kurallara uyuluyor. Bu sözlerinizle, madenciliğin çevre ve insan sağlığı üzerine etkileri, orman varlığını yok ettiği, nehir ve dere suyunu, yer altı sularını kirlettiği, pasaların vadi yamaçlarına gelişigüzel döküldüğü, asidik suların sucul ortama zarar verdiği, siyanür ve kullanılan diğer kimyasalların etkileri, asit yağmurlarının bitkilere ve tarım toprağına zarar verdiği,  insanların psikolojilerinin bozulduğundan, birçok tarım arazinin kamulaştırıldığı, meraların yok edildiği, tarımda çalışanların işsiz bırakıldığı ve göç ettirildiği hakkında bir haberinizin olmadığı anlaşılıyor. 

’Biz doğayı tahrip etmiyoruz, doğanın yüzünü değiştiriyoruz’’ diyorsunuz. Bu algıdan başka bir şey değil. Her nereye yüzümüzü çevirirsek, çevrede yaşayan insanlar ve hayvanlar için tehlike oluşturan terk edilmiş devasa çukurlar görüyoruz. Kışladağ altın ocağında 750 hektar alan tahrip edilirken, 1 kilometre genişliğinde ve yaklaşık 350 metre derinliğinde dev bir çukur oluştu. Ülke sathı bunun gibi yüzlerce maden çukurlarıyla dolu.

 

 ‘’Defolup gitsinler’’ diyorsunuz. Sizi bilmiyorum, ancak, bizim gidecek başka vatanımız yok. Temiz çevrede yaşamak hakkımız. Bu hakkı da T. C. Anayasası’ndan alıyoruz. 

’Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların görevidir’’ Bu sizin de göreviniz olmalı. 

 

 ‘’Çevrecilerin neden rahatsız olduklarını bilmek gerekir. Bunların %99,9’u zır cahil, ne istediklerini bilmez’’ diyorsunuz.

Temiz ve sağlıklı bir çevrede yaşamak isteyenler ne istediklerini biliyorlar. İhtiyacımız olduğu bilinci ve gerçeğiyle, kimse maden çıkartılmasın demiyor. Bu söylem para kazanma hırsıyla, çok uluslu şirketler aracılığıyla ülke kaynaklarını yok etmek isteyenlerin algıya yönelik uydurmalarıdır. 

Çevre ve doğa savunucuları, milyonlarca yılda oluşan, çıkarıldığında bir daha geri getirilemeyen, gelecek kuşakların mirası olan doğal zenginliğimiz madenlerimizin, kamu eliyle, ihtiyaca göre ve yeteri kadar, içeride işlenen ve ülkeye katma değer katan, doğa ve çevreyle uyumlu, bilimsel ölçütlere dayanan madencilik istiyor. 

 

 ‘’Şu anda madencilikle ilgili yabancı şirketlerin yararlandığı düzenlemeler, Osmanlıdan gelen kapitülasyonların bir devamı şeklinde olup, yabancı sermayeli şirketler TÜBİTAK’ın verdiği Ar-Ge desteğinden, maden kanununda öngörülen teşvikler ile diğer her türlü teşvikten  yararlanmakta,  KDV iadesi almaktadırlar. Üstüne üstlük  bu şirketler ülkemizde madencilikten  elde ettikleri kazançlarını da kendi ülkelerinde  borsadaki hissedarlarıyla paylaşmakta, diğer taraftan çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarına dayanarak önemli vergilerini de kendi ülkelerinde ödemektedirler’’. 

Özellikle altın madenciliği son yıllarda doğaya ve çevreye verdiği zararlar, siyanürle altın işletmeciliği ve yabancı işletmecilerin rolü gereği gündemi meşgul etmektedir. Özel sektör eliyle yapılan başlıca altın üretimi olmak üzere, çeşitli madenlerin üretimi için onay verilmiş iken, Ülkemize sağladığı katma değer oranı artacağı yerde giderek azalmaktadır.  

Çok sayıda altın ve diğer maden ocağı faaliyete geçmesine rağmen ekonomimize katkısı ve istihdama etkisi hissedilememektedir. Bir yerlerde terslik olmalı. Bunun sebebini çevreyi ve doğayı savunanlarda değil, madenleri işletenlerde ve kar sağlayanlarda aramak gerekir.

 

Türkiye’de 1963 yılında madenlerin,%75’i kamu, %25’i özel sektör tarafından işletiliyordu. 2022 yılına göre %0,8’i kamu, %99,2’si özel sektör eliyle işletilmektedir. 

Ekonomiye katkısı olduğunu iddia ettiğiniz madenciliğin GSMH içindeki payı 2022 yılında: %1,3 olmuştur. Madencilik işyeri sayısı 2022 Ekim ayına göre kamuda 78, özel sektörde 6624’dür. Çalışan sayısı toplam 147.958 kişidir. 

TÜİK Ocak 2023 verisine göre, Madencilik ve Taş Ocakçılığı ithalatı 2022 yılında 69.4 Milyar Dolardır. Belirttiğiniz 98 milyar dolar maden ithalatı verisi kaynağı nedir, bilmiyoruz. Madenlerin hammadde olarak ihraç ediliyor olmasının, katma değer açısından bir faydası olmamaktadır. 

Mermerde yıllardan beri bilim dışı gri ve beyaz modası takip edilmektedir. Amerika Birleşik Devletleri ve Çin’e gri ve beyaz blok mermer yetiştireceğiz diye ülkemizin su deposu kireçtaşı kayaları (mavi su ayak izi) yurt dışına satılmaktadır. İklim değişikliğinden söz ediyorsunuz. Burdur-Karamanlı arası mermer ocakları yüzünden çölleşti. Her tepede açılan mermer ocakları yüzünden Yarışlı Gölü kurudu. 

Madencilik politikaları ve madenciliğe yaklaşım baştan sona değişmelidir. 

 Biyolojik varlığını sürdürebilmek için doğal çevreye sahip olmak isteyen insanlara da, sen madene karşı mısın; gibi mantık dışı soru sormaktan artık vazgeçilmeli. Madene değil, madenlerimizin üretilip hammadde olarak ihraç edilmesine, toprağın, suyun, havanın kirlenmesine, su kaynaklarının, oksijen fabrikası, küresel ısınma nedeni karbondioksiti emen ormanların yok edilmesine ve kar amacıyla üretilmesine karşıyız.

 

Madenlerin ülke ekonomisine katkısı; “Madeni kim üretiyor; bundan kimin kazancı var; üretilen madene ne oluyor; üretildiği yerde geride ne bırakılıyor; madenden kazanılanlar ülke insanının refahına, yaşam kalitesine yansıyor mu?” sorularının  yanıtındadır. 

 

Maden işletmeciliğinde asla göz ardı edilemeyecek 4 önemli koşulu vardır.

-Doğanın mutlaka korunması,  

-Kamu yararının önceliği, 

-Hukuk ve şeffaflık içinde madenciliğin yürütülmesi, 

-Yörede yaşayanlardan onay alınmadan (sosyal onay) madencilik yapılmamasıdır. Bu ilkelerin hiçbirine uyulmamaktadır.

 

Madencilikte fizibilite çalışması tamamlanmadan verilen ÇED izinleriyle, arazinin orijinal morfolojisi, görüntü, yer altı ve yer üstü su dengesi, tarım ve orman bölgeleri bozuluyor, gürültü kirliliği ve toz yayılımı, erozyon, patlatma ve hava şoklarından doğan sarsıntılar oluyor, hava ve su kirliliği oluyor, flora ve fauna bertaraf ediliyor, asit maden drenajı oluşuyor.

 

İnsanlığın tüm gereksinimlerinden önce biyolojik varlığını sürdürebileceği bir doğal çevreye sahip olması gerekir. Dolayısıyla yönetenlerin birinci görevi bunu güvence altına almaktır. Hangi anlayışla doğaya-çevreye bakıldığı önemlidir.

 

Günümüzde artık aranan en önemli faktörler; ürünün nitelik standardı ile birlikte ham maddesinin sağlanmasından, üretimine ve tüketiminin son aşamasına kadar “çevre” ye zarar vermemesidir. 

 

Madencilikle kalkınmış bir ülke gösterilemez.  Cep telefonundan laptopa kadar, DVD oynatıcılar, radyo, pillerde, nükleer teknoloji, paslanmaz çelik, biyotıpta stent ve yapay kemik uygulamalarında kullanılan, yabancı şirketlerin çıkardığı Koltan madeni Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ne acı ve gözyaşından başka bir şey vermemiş, 1994 yılından beri iç karışıklıklarda yaklaşık 5 milyon kişinin ölümüne neden olmuştur. Zengin doğal kaynaklara sahip olmasına rağmen Dünyanın en yoksul ülkelerinden biridir. Koltan madeni ve çıkarıldığı ülke halkına nasıl acılar yaşattığı, yoksullaştırdığı, ölümlere yol açtığı bilinmektedir. Madenden onu çıkaran kazanır.

 Saygılarımla. 7.12.2023

 

  1. EŞREF ATABEY

Jeoloji Yüksek Mühendisi / Tıbbi Jeoloji uzmanı / Yazar

 

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu