MAHKEMECE ÇED İZNİ İPTAL EDİLEN MUĞLA ÇİMENTO FABRİKASI VE HAMMADDE OCAKLARI PROJESİNİN CAN SİMİDİ 2009/7 GENELGESİ OLDU
MAHKEMECE ÇED İZNİ İPTAL EDİLEN MUĞLA ÇİMENTO FABRİKASI VE HAMMADDE OCAKLARI PROJESİNİN CAN SİMİDİ 2009/7 GENELGESİ OLDU
Dr. EŞREF ATABEY
Jeoloji Yüksek Mühendisi / Tıbbi Jeoloji Uzmanı / Yazar
Mahkemece ÇED izni iptal edilen, Muğla, Menteşe ilçesi, Bayır Mahallesi ile Yatağan ilçesi, Deştin Mahallesi mevkinde Muğla Çimento San. ve Tic. A.Ş. Entegre Çimento Fabrikası ve Hammadde Ocakları Projesiyle ilgili, T.C. Muğla Valiliği Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğünün 6.11.2024 tarihli ilanından, 2009/7 Genelgesi gereği hazırlandığı belirtilen ÇED raporunun sunulduğu görülüyor.
ÇED raporu, 434 sayfa rapor bölümleri, 1116 sayfa 36 EK olmak üzere toplam 1550 sayfadan oluşmaktadır. Hazırlanan yeni rapora göre, bir adet çimento fabrikası, 9 adet kil ocağı, 4 adet kalker ocağı planlanmış, ancak 7 adet kil ocağının ruhsatları düşürüldüğünden 2014 yılı ÇED olumlu kararında toplam 775,2 hektar olan ÇED alanı 2009/7 Genelgesi kapsamında 445,6 hektara düştüğü ve proje ömrünün 40 yıl olacağı belirtilmektedir.
Konuyla ilgili olarak, ÇED raporunda proje yatırım maliyetinin 150 Milyon TL, inşaat aşamasında 150 kişi, işletme aşamasında yaklaşık 250 kişi istihdam sağlanacağı belirtilmiş olmasına rağmen, bazı yerel basın haberlerinde ‘’Muğla’ya 200 milyon dolarlık dev yatırım’’, ‘’1500 kişi istihdam edilecek, öncelik yöre halkına’’ gibi doğru bilgi olmayan, gerçek dışı, yanlı, halkı yanıltmaya yönelik haberlerin yer aldığı görülmektedir.
Çevresel Etki Değerlendirmesine göre, yapılmaması gereken çimento fabrikası ve hammadde ocakları projeleri 2009/7 genelgesiyle kaldığı yerden devam ettirilmeye çalışılıyor. Çimento Şirketi, Mahkeme kararını 15 yıl öncesi yayımlanan 2009/7 genelgesiyle aşmaya çalışıyor. 2009/7 Genelgesi şirketin can simidi oldu.
Zeytinliğini sulamak için, orman içinden su borusu geçirmek isteyenden izin almasını isteyen, orman köylüsüne bir dizi bürokratik engeller ve cezai yaptırımlar uygulayan, ormanı orman idaresinden korumaya çalışanlara orman işgal davası açan orman idaresi, söz konusu çimento fabrikası ve hammadde ocakları olunca, iklim krizi nedeni karbondioksiti emen milyonlarca ağacın kesilmesine 2009/7 Genelgesiyle göz yummaktadır.
Değirmenine su isteyen vatandaşına bu suyu vermeyen DSİ, derenin suyunun %90’nını HES şirketlerine 2009/7 Genelgesiyle hediye etmektedir! Vatandaşın olta ile bir balık tutmasını yasaklayan DSİ, balıkların soyunu kurutan, yok eden HES şirketlerinin ‘’kar’’ kapısı olmaktadır.
Süreçlerin ülke düzeyinde yüzlercesi yaşanıyor. Hepsi de (kaldırılan) Çevre ve Orman Bakanlığı’nın 2009/7 Sayılı genelgesine dayandırılıyor. Artık ÇEVRE davalarında mahkeme kararları 15 yıl öncesi yayımlanan 2009/7 genelgesiyle aşılıyor.
2009/7 Genelgenin amacının, çevreye zarar verecek birtakım yatırımların, ‘halkın ve yargının denetiminden kaçırarak’, ne pahasına olursa olsun gerçekleştirilmesini sağlamak olduğu çok açık, “mahkeme kararını uygulamayın” anlamına gelmektedir.
Mahkeme ÇED iptal ya da yürütmeyi durdurma kararı veriyor; aynı proje için yeniden ÇED raporu düzenleniyor. Halkın toplantısı yapılmadan, Bakanlık bürokratları istisnasız ÇED raporunu mükemmel buluyorlar ve yeniden izin veriliyor.
T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı çevreyi tahrip eden maden, taşocağı ve HES şirketlerinin, söz konusu Muğla çimento şirketinin adeta sözcülüğünü, koruyuculuğunu yapmaktadır! Bir kamu kurumu olan bu Bakanlıklar çevreyi, suyu, ormanı, vatandaşı savunmalı ve korumalıdır. Bunun tam tersi uygulamaların yapıldığı görülmektedir.
Çimento fabrikası ve hammadde ocakları proje alanının bulunduğu yereldeki mağdur vatandaşlar, ÇED raporunu uzmanlara teknik ve hukuki yönden incelettirmiş, mağduriyetlerinin giderilmesi için ‘’Proje nedeniyle kirlenmesi muhtemel olan çevrenin; nüfus, fauna, flora, jeolojik ve hidrojeolojik özellikler, doğal afet durumu, toprak, su, hava (atmosferik koşullar), iklimsel faktörler, mülkiyet durumu, mimari ve arkeolojik miras, peyzaj özellikleri, arazi kullanım durumu, hassasiyet derecesi ortaya konulmadığını’’ iddia ederek dava açmışlardır.
Böylece, ÇED Bürosunun hazırladığı v Bakanlığın onayladığı ÇED raporundaki bilimsel ve teknik yönden eksiklik ve hatalar bir bakıma vatandaşlara tamamlattırılmıştır.
Dava sürecinde, Avukatlık ve Bilirkişi ücretleri, ulaşım, harç gibi giderler vatandaşları maddi olarak büyük yük altında bırakmış ve sıkıntıya sokmuştur.
Açılan dava sonucunda ÇED iptal edilmiş ve süreç sonlandırılmıştır. Şirket durur mu, ÇED iptal kararlarını aşmak için çıkarılan 2009/7 sayılı yönetmelik şirketin imdadına yetişmiş, ÇED raporu hazırlattırarak yeniden sunmuştur.
2009/7 genelgesi şu kolaylık sağlamaktadır. Mahkemenin ÇED olumlu kararının iptali ya da Yürütmenin Durdurulması kararı, raporun bir bölümüne ilişkin ise, faaliyet durdurulmayıp, 2009/7 sayılı Genelgeye dayanarak rapordaki eksikliklerin tamamlanması sağlanarak faaliyete kaldığı yerden devam edilmektedir. Böylece çimento şirketi önünde bir engel kalmamıştır.
Dava sürecinde şirketin ve Bakanlığın, en başında tamamlaması gereken ÇED rapordaki eksiklik ve hataların tespiti, vatandaşlar tarafından ortaya çıkarılmış, kontrol ve denetim işi adeta vatandaşlara yaptırılmış, tespit edilen eksiklikler 2009/7 genelgesine göre tamamlattırılarak, çimento şirketinin faaliyetine kaldığı yerden devam etmesinin sağlanmasına çalışılmaktadır.
2009/7 Sayılı Genelgeye göre, Mahkemelerin “ÇED Olumlu” kararı hakkında verdiği yürütmeyi durdurma ya da iptal kararı, ÇED raporunun sadece bir ya da birkaç bölümüne ilişkin ise, diğer bölümleri olumsuz yönde etkilemiyor; yani kararın tümünün ele alınıp değerlendirilmesini gerektirmiyorsa, ÇED raporunun hazırlanmasına ilişkin tüm sürecin en baştan tekrarlanmasına gerek bulunmamaktadır.
2009/7 sayılı Genelge hükümlerinin uygulandığı ÇED süreçlerinde; halkın katılım toplantısı, özel format verme gibi aşamalar gerçekleştirilmemektedir. İnceleme ve Değerlendirme toplantısı gerçekleştirilerek nihai hale getirilen ÇED raporu hakkında “ÇED Olumlu” ya da “ÇED Olumsuz” kararı verilmektedir.
Anayasa ve yasa hükümlerini yok sayan, mahkeme kararlarına direnmeyi emreden 2009/7 Genelgesiyle, doğanın tahrip edilmesi, suyun, havanın ve toprağın kirletilmesine, yaşam alanlarına yönelik tehditler sürekli hale getiriliyor.
T. C. Anayasası’nın 2. Maddesindeki,
‘’Hukuk devleti’ ilkesi dikkate alınmıyor. 138. Maddesindeki “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez” kuralını ve
56.maddesindeki;
“Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir” kuralı,
2872 Sayılı Çevre Kanunu İlkeler başlıklı Madde 3, (a) bendinde geçen ‘’Başta idare, meslek odaları, birlikler ve sivil toplum kuruluşları olmak üzere herkes, çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi ile görevli olup, bu konuda alınacak tedbirlere ve belirlenen esaslara uymakla yükümlüdürler’’ kuralı dikkate alınmıyor.
Sanki ÇED raporunun sadece bir ya da birkaç bölümüne ilişkin eksiklik varmış, diğer bölümleri bu durumda olumsuz etkilemiyormuş; yani kararın tümünün ele alınıp değerlendirilmesini gerektirmiyormuş, ÇED raporunun hazırlanmasına ilişkin tüm sürecin en baştan tekrarlanmasına gerek yokmuş gibi kaldığı yerden yeniden ÇED dosyasını sunmakla mahkeme kararı hiçe sayılmıştır.
Mahkemenin verdiği karar, raporun eksikliklerinin tamamlaması yönünde olmayıp, aksine Muğla Çimento fabrikası ve hammadde ocaklarıyla ilgili ÇED dosyası içerdiği tüm unsurlarıyla Mahkemece yetersiz bulunuş ve iptal edilmiştir. ÇED geçerliliği ortadan kalkmıştır. Dolayısıyla Mahkemece sonlandırılmış olan ÇED süreci, 2009/7 Genelgesine dayanak gösterilerek kaldığı yerden yeniden devam ettirilemez. 9.11.2024